HAFTA başında hava, sanki Türkiye ile Suriye arasında savaşın "an meselesi" olduğu merkezinde idi. Tabii ki, Ankara'daki "harbi demeçler"e rağmen, bu doğru değildi. Türkiye son uyarılarını yapıyor, ancak "kriz yönetimi"nin gereklerini de yerine getiriyor, diplomasiye şans tanıyor, barışçı çabalarını sürdürüyordu.
Şimdi Ankara'nın bir askeri operasyon için acele etmeyeceği ve "üçüncü taraflar" ile temaslarına - barışçı çözüm umudu tamamen ortadan kalkacağı ana kadar - devam edeceği, daha açık biçimde anlaşılıyor.
Mısır lideri Mübarek, İran Dışişleri Bakanı Harazi ve diğer ülke yöneticileri ile kurulan diyaloğun amacı, Suriye ile "teröre destek" sorununu, çatışmasız halletmektir.
Öyle anlaşılıyor ki, Ankara ile Şam'ın arasını bulmaya çalışanlar (Mübarek ve Harazi gibi) iki ülke arasında "direkt bir diyalog" sağlamayı amaçlıyorlar. Hafız Esat yönetiminin de istediği budur. Ama Türk hükümetinin istediği bu değildir...
* * *
HALA "Apo bizde değil" ve "PKK'ya hiç destek vermedik" teranesini tekrarlayan Şam yöneticileri ile bu aşamada diyalog kurulabilir mi?
Suriye ile çeşitli anlaşmazlıkların çözümü için bir görüşme sürecinin başlatılması elbet yararlı olur. Ama şu anda öncelik - ve tek konu - Suriye'nin Türkiye aleyhindeki terör hareketine yıllardan beri sağladığı desteğe son vermesidir. Ankara'nın görüşü gayet açıktır: Şam önce Apo'yu teslim etsin (veya başka bir ülkeye yollasın) ve PKK kamplarını kapatsın. Sonra ilişkilerin normalleştirilmesi ve diğer konuların görüşülmesi gündeme getirilebilir.
Diğer bir deyişle Türkiye, Suriye'nin, daha baştan su ve benzeri meseleleri kapsayacak ve "vallahi bizim Apo ve PKK ile ilgimiz yok" şeklindeki palavralarla dünyayı yanıltacak bir diyaloğa hiçbir şekilde yanaşmayacaktır.
Şimdi arabuluculuğa soyunanlara pozisyonun Esat yönetimine açıkça iletilmesi görevi düşüyor.
* * *
SURİYE'nin şimdiye kadar izlediği politikadan ve Apo konusundaki beyanlarından sonra, Türkiye'nin şartlarını yerine getirmesi ve "diyalog önerisi"nden vazgeçmesi mümkün mü?
Şam'ın PKK'ya ve Apo'ya desteğini kanıtlayan belgeler ve bilgiler ortada. Ama şu anda Apo Suriye'yi terketmiş olabilir. Irak'a veya Libya'ya kaçmış da olabilir. (Sözü geçmiş iken, bu iki ülkenin son krizde Suriye'nin yanında yer aldıklarını bildirmesi, Türk hükümetinin Bağdat ve Trablusgarp'a (Tripoli'ye) büyükelçi gönderme kararının yanlışlığını açıkça ortaya koymuştur)...
Eğer gerçekten Apo Suriye'den ayrılmış ise, Türk istihbarat birimleri bunun doğruluğunu (ve onun halen nerede bulunduğunu) saptamak durumundadır. Ancak Suriye gene de "teröre destek" sorumluluğundan kurtulmuş sayılmayacaktır. Şam'ın bir daha Apo'yu barındırmaması, PKK kamplarını ve yuvalarını ortadan kaldırması, kendi topraklarında Türkiye aleyhinde herhangi bir faaliyete izin vermemesi ve de sistematik Türk düşmanlığından vazgeçmesi gerekecektir.
Bu, Hafız Esat rejiminin şimdiye kadar takındığı tavra ters düşebilir. Suriye'nin "güçlü adam"ı için Türkiye'ye karşı güttüğü politikadan bir U dönüşü yapmak zor da gelebilir.
Ama bunu yapmadığı takdirde artık eski tutumunu, eski rahatlığı ile sürdüremeyeceğini anlamak zorundadır.
"Geriye sayış"ın başladığı şu sırada, bunu Suriyelilere anlatmak da, öncelikle diyalog için uğraşan gönüllü "arabulucular"a düşüyor...
Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr