MİLLİYET - TIR’ını izleyen arabalarımız Diyarbakır’dan Şanlıurfa yönünde, Kantar Kavşağı’na geldiğinde, geniş meydanda birkaç bin gösterici ve yüzlerce polis toplanmıştı. Buradan, emniyet mensupları, bugün kutlanacak olan "Barış Günü" için, Ankara’ya gitmek isteyen vatandaşların kimlik kontrolünü yapıyordu. Kimlik kartı olmayanlara veya yaşı küçük olanlara, çıkış izni verilmiyor, evlerine dönmeleri isteniyordu. Diğerleri ise meydanda bekletiliyor, otobüslere hareket izni verilmiyordu.
Günlerden beri HADEP sadece Diyarbakır’da değil, bölgedeki birçok il ve ilçede, yandaşlarını bu Ankara yolculuğu için hazırlıyordu.
Kantar Kavşağı’ndaki kalabalığı da HADEP görevlileri yönlendiriyor, bekleme sırasında sabırsızlananları sakin davranmaya çağırıyordu.
Ama öğlene doğru, ne oldu ise oldu; birdenbire PKK ve Öcalan lehinde sloganlar duyuldu. Polis müdahale edince, arbede çıktı, yaralananlar oldu, pek çok kişi gözaltına alındı ve sonunda panzerlerin de desteğiyle dağıtıldı...
Ne diyorlar?
Resmi makamlar, Ankara’da "Barış Günü"nün kutlanmasını vesile olarak kullanmak isteyen HADEP’in verdiği işaretle bölgeden on binlerce kişinin toplu bir hareketle yollara düşmesinden tedirginlik duyuyordu.
Fatma Taba adındaki bir genç kız, "Neden bırakmıyorlar? Biz sadece barış mesajını vermek için Ankara’ya gitmek istiyoruz. Bu neden suç olsun?" diye soruyordu. Mehmet Emin adındaki bir başka genç, sanki bir dersi ezberlemiş gibi konuşuyordu: "Birleşmiş Milletler kararı ile bütün dünyada Barış Günü kutlanıyor. Bizde de kutlanması gerek. Biz Türk - Kürt farkı istemiyor, kardeşçe barış içinde yaşamak istiyoruz. Hiçbirimiz çatışma veya gerginlik istemiyor. Ankara’ya tüm ülke, tüm dünya bunu duysun diye gitmek niyetindeyiz..."
Fatma Ezel adında orta yaşlı bir kadın ise, "Biz analar, çocuklarımızın ölmesini değil, birlikte yaşamasını, kavga etmesini değil, beraber bu ülke için çalışmasını istiyoruz" diyordu.
Kısacası, sloganlar atılıncaya ve arbede çıkıncaya kadar, kalabalığın içinde duyulan sözler bunlardı. Tıpkı, daha önce bazı HADEP yöneticilerinin ağzından duyduklarımız gibi. HADEP’li Belediye Başkanı Feridun Çelik’ten partinin il merkezindeki yetkililerin (bu olaydan önce) söyledikleri özetle şöyle:
- "Terörün bitmesi ile yeni bir dönem başlamıştır. Bu, bölge için normal şartlara dönme dönemi olmalıdır. Bu bir fırsattır. Şimdi beklenen şey, Ankara’nın bizlere bir işaret, bir umut vermesidir. Ama şimdiye kadar ne yazık ki böyle bir işaret gelmedi..."
Bu çevrelerin beklediği şey, açıkçası bunun engelleneceği seziliyordu.
Urfa farkı...
Turumuzun yeni ayağı olan Şanlıurfa’ya geldiğimizde ise, farklı bir hava ile karşılaştık. Yarım milyon nüfuslu bu kentin halkı, başka konularla meşgul. Burası terör ve etnik gerilimlere pek sahne olmadığı için, dertleri daha çok ekonomik ve sosyal nitelikte.
Kentin en üst düzeydeki yetkililerinden "sokaktaki adam"ına kadar, herkes yıllardır süregelen, su probleminden, sağlık, eğitim hizmetlerindeki yetersizliklerden söz ediyor. Tabii ekonomik krizin etkileri de, bunun "cabası"... Urfa’daki işsizlik, Türkiye çapında bir rekor: İşsiz sayısı 100 bin olarak veriliyor...
Bir rekor daha var: Nüfus patlaması. Doğum oranı burada yüzde 3.7 gibi çok yüksek bir rakam... TIR’da görüştüğümüz vatandaşlara merak edip sorduk "Evde nüfus kaç?" diye. Çoğu en az 10 çocuk sahibi.
Bundan daha az çocuğu olanlar, bunu (alçak bir sesle) söylerken, nerede ise hicap duyuyor gibiydiler!..