Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Washington’daki Erdoğan-Obama görüşmesinden göz kamaştırıcı sonuçlar bekleyenler düş kırıklığına uğramış olabilirler. Ancak bu buluşmadan sansasyonel veya şaşırtıcı kararların çıkmayacağı önceden belliydi.
Bu bakımdan bizim medyada Beyaz Saray’daki zirve için “kritik” veya “tarihi” gibi sıfatlar kullanılması yersizdi doğrusu.
Tabii ki bu mühim bir buluşmaydı. Ama olağanüstü kararlar almak için düzenlenen bir doruk değildi.
ABD Başkanı bu daveti Türk lideriyle özellikle Türkiye’nin dış politikasında dikkatleri çeken yeni yönelimlerin yer aldığı bir sırada dünya meselelerini görüşmek, bu zeminde mümkün olduğu kadar bir uyum ve işbirliği sağlamak için yapmıştı. Türkiye’nin de bu buluşmadan beklentisi aynı doğrultudaydı.

“My Friend, Erdoğan”
Denilebilir ki, bu amaç -hem “havası” hem de içeriği açısından- geniş ölçüde gerçekleşti: Görüşme çok samimi bir atmosferde yapıldı, Obama’nın Erdoğan’ı “my friend” (dostum) diye selamlayıp yemeğe alıkoyması, bu yakınlığın bir göstergesi...
Halen Türkiye ile ABD arasında gerginlik yaratan sorun pek az. Bu bakımdan Beyaz Saray’daki buluşma, rahat bir havada gerçekleşebildi.
İki ülkeyi ilgilendiren meselelerde de, genel prensiplerde görüş yakınlığı var. Ancak bazı güncel konularda Türkiye’nin çıkarları ve dolayısıyla yaklaşımı, ABD’ninkinden farklı.

Türkiye’nin rolü
Yapılan açıklamaların ışığında, belli başlı üç meselede karşılıklı pozisyonlar şöyle görünüyor:
İRAN: Obama İran nükleer krizinin diplomatik yoldan halledilmesinden yana; ancak İran’ın nükleer faaliyetini uluslararası kontrol altında sürdürmesi üzerinde ısrarlı.
Erdoğan ise bu krizin diplomatik çözümü için bu yöntemin sonuna kadar kullanılması gerektiği görüşünde. Bu bağlamda Türk tarafı devreye girmeye hazır. Başbakan’ın deyimiyle, Türkiye diplomatik girişimler için bir “koridor” olabilir.
Obama, Türkiye’nin rolünü övüyor, ama Türkiye’nin bu saatten sonra devreye girmesinin yararına ne kadar inandığı belli değil. Kapalı kapıların arkasında -hele baş başa yapılan görüşmede- neye karar verildiğini bilemiyoruz, ama belki de ABD, meseleyi (daha önce verilen tarihe göre bu ayın sonuna kadar) BM Güvenlik Konseyi’ne götürmeden önce, son kez Türk diplomasisinin devreye girmesine imkân tanıyabilir.
Başbakan’ın yaptırımlar konusunda basın toplantısında söyledikleri, Türkiye’nin İran stratejisi’ndeki duruşunu koruduğunu, bunun da Beyaz Saray’da vurgulandığını gösteriyor.
AFGANİSTAN: Zirveden önce ABD’nin Türkiye’den muharip güç isteyeceği yolunda haberler yayılmıştı. Ancak Türk tarafının yaptığı açıklamalardan sonra, Obama’nın böyle bir talepte bulunduğunu sanmıyoruz. Kendisi de demecinde, Türkiye’nin katkılarını belirtmekle yetindi.
Erdoğan bu katkıların (muharip kuvvet göndermeden) artırılacağını, bu arada Afgan güvenlik güçlerinin Türkiye’de ve Kâbil’de Türk subayları tarafından eğitileceğini açıkladı.
ERMENİSTAN: Obama Türkiye’nin Erivan ile normalizasyon için attığı cesur adımları överken, bu yöndeki çabaların devamını “cesaretlendirdiğini” açıkladı. Yani sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması aşamasına bir an önce girilmesini istedi.
Erdoğan bu konudaki protokollerin hayata geçirilmesi ile Yukarı Karabağ meselesinin halli arasında bir ilinti olduğunu belirtti ve son kararı Büyük Millet Meclisi’nin vereceğini belirtti.
Yani görünüşe göre Oval Ofis’teki görüşmelerde, Türkiye diğer konularda olduğu gibi, bu üç meselede de dik durdu.
Velev ki, “içeride” farklı sözler söylenmiş olmasın...