Türk ve Yunan - ve de dünya - kamuoyu, İsmail Cem ile Yorgo Papandreu'nun bir süreden beri gizlice Ege anlaşmazlıkları üzerinde görüştüğünü bundan iki hafta önce Başbakan Ecevit'in Washington'daki bir demecinden öğrenmişti. Bir gazetecinin sorusunu yanıtlarken Ecevit, iki Dışişleri Bakanı'nın bu konu üzerinde çalıştıklarını söyledikten sonra, "onların görüşlerini geliştirmesini bekleyelim" diye konuşmuştu.
Bu hafta, iki Bakan'ın "Ege diyaloğu"nu başlatmak üzere olduklarına dair net işaretler geldi. Atina'da Papandreu'nun ve bakanlık sözcüsünün beyanları, Yunan basınının haber ve yorumları, bu yönde epey mesafe kat edildiğini gösteriyor.
Nitekim Cem ile Papandreu'nun önümüzdeki hafta New York'ta, daha sonra da (12 Şubat'ta) İstanbul'da bir araya gelip diyaloğun başlamasına ilişkin hazırlıkları tamamlamaları ve bu konuda resmi bir açıklama yapmaları bekleniyor.
* * *
TÜRKİYE ve Yunanistan'ın, son iki yılda oluşan yakınlaşma havasından yararlanarak, geçmişte sık sık gerginlik yaratan esas uyuşmazlıklarını - yani Ege sorunlarını - masaya yatırma noktasına gelmesi, çok önemli bir gelişmedir.
Şimdiye kadar diyaloğu engelleyen iki tartışmalı konu vardı: Birincisi, Ege "sorunları"nın ne olduğu, diğeri de bu anlaşmazlıkların ne şekilde çözümleneceği ile ilgili.
Eğer Cem ve Papandreu, bildirildiği gibi, gerçekten diyaloğu başlatma noktasına gelmişlerse, demek ki bu tartışmalı konularda genel hatları ile bir mutabakat sağlayabildiler. Ama nasıl? Bu henüz açıklık kazanmış değil.
* * *
YILLAR boyunca Atina, Ege'de tek bir anlaşmazlık konusu bulunduğu ve bunun da sadece kıta sahanlığı sorunu olduğu üzerinde ısrar etmiştir. Yunanlıların gözünde karasuları, hava sahası gibi konular müzakere edilemez; çünkü bunlar Ege'deki Yunan "egemenlik hakları" ile ilintilidir. Öte yandan Yunanistan, kıta sahanlığı sorununun da Uluslararası Lahey Adalet Divanı'na götürülüp orada halledilmesini istemiştir, çünkü ona göre bu siyasi değil, hukuki bir meseledir.
Ankara ise kıta sahanlığının dışında Ege'de ilişkileri bozan bir dizi anlaşmazlık bulunduğunu, bunların siyasi bir nitelik taşıdığını ve dolayısı ile tümünün diyalog ile halledilmesi gerektiğini savunmuştur.
Son zamanlarda iki tarafın da tutumunda bir esneklik gözlenmiştir. Türkiye, AB'nin "Ajanda 2000" belgesinde ve BM'nin 33 sayılı kararında belirtilen çözüm yöntemini (görüşme, arabuluculuk, hakemlik, Adalet Divanı dahil) kabul etmiştir. Ama buna karşılık, kıta sahanlığı dışındaki diğer sorunların da (karasuları, hava sahası gibi) görüşmelere dahil edilmesinde ısrar ediyor.
Yunanistan'ın resmi görüşü ise, diyaloğun esas amacının kıta sahanlığı meselesine çare bulmak (ve tercihan Adalet Divanı'na götürmek) yönündedir. Nitekim son günlerde Atina'da resmi ağızlar bu görüşü tekrarlıyor. Ama Papandreu dahi, diğer "hassas konuların araştırılabileceği"nden söz ediyor. Bir Yunan diplomatının bize dediği gibi, ele alınacak esas konu kıta sahanlığı olmakla beraber görüşme süreci içinde onunla bağlantılı başka sorunlar da gündeme gelebilir.
Anlaşılan, Cem ile Papandreu, diyaloğu başlatacak zemini oluşturmak üzereler. Bu dahi, önemli bir dönüm noktası sayılır.