İsrail - Filistin çatışmalarına son verilmesi için Şarm el Şeyh zirvesinde varılan mutabakatın yaşama geçirilememesi halinde, bölgede ve dünyada neler olabileceğini düşünmek bile insanı ürkütüyor. Mutabakattan 24 saat sonra "olay yeri"nden gelen haberler sağlam bir ateşkesin sağlanması olasılığının zayıf olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki, ses verenler, daha çok şiddetten ve sertlikten yana olan güçler. Şarm el Şeyh'te zorlukla - veya zorla - çatışmaları durdurma sözünü veren liderlerin sesi ise kendi topraklarında cılız kalıyor. Sağduyunun hakim olması gereken bu dönemde, öfke ve intikam duyguları doludizgin tırmanıyor ve yayılıyor. * * * BU böyle devam ettiği, yani son zirvede alınan kararlar uygulanamadığı ve çatışmalar devam ettiği takdirde neler olabileceğinin senaryosu, gerçekten bir kabus. "En kötü durum senaryosu"nun başlıca unsurları şöyle: * Şiddet tamamen kontrol dışına çıkar ve her türlü silahın kullanıldığı bir İsrail - Filistin savaşına dönüşür. İsrail, direnişi kendi üstün askeri gücü ve teknolojisi ile kırmaya çalışır, Filistinliler ise mücadelelerini ayaklanma taktikleri ile, terörle sürdürür. Bu "asimetrik savaş"ın kısa vadede mutlak bir galibi yoktur. Bu çatışmalar sürüp giderken, başkalarını da bunun içine çekmek tehlikesini yaratır. * Bölgeyi ve dünyayı bir terör dalgası kaplar. Hedef sadece İsrail değildir. ABD ve diğer Batılı ülkeler de hedefler arasındadır. Sahne sadece Ortadoğu değil, bütün dünyadır. (Yemen'de ABD'ye ve İngiltere'ye karşı girişilen son eylemler bunun ilk işaretidir). * Filistin'de artık inisiyatif Hamas ve benzeri örgütlerin elindedir. Halkı yönlendirenler de bu güçlerdir. Arafat'ın onlara hakim olma kabiliyeti öylesine zayıflar ki, ya onların safında görünmeye razı olur veya onlar tarafından dışlanır. * Bu olanlar, özellikle Irak ve İran'ı sevindirir. Onlar öteden beri "Ret Cephesi"nin başını çeken ülkeler olarak, barış sürecine karşı çıkmışlardır. Şimdi ortamı daha aktif bir müdahale için müsait bulurlar. Filistinlilere (silah ve hatta gönüllülerle) yardım ederler. Bu diğer Arap ülkelerini de, sembolik destek gösterileri yapmaya iter. Ancak her şeye rağmen, Mısır, Ürdün gibi ülkeler bunun topyekün bir Ortadoğu savaşına dönüşmemesine de özen gösterirler. * Çatışmalar Arap dünyasında, halkları da harekete geçirir. Pek çok ülkede Filistinlilerle dayanışma gösterilerinde hedef İsrail'dir, ABD'dir. Ancak "Guardian"ın belirttiği gibi, bu özellikle "demokratik olmayan veya az demokrasisi olan" Arap ülkelerinde, "krallara veya otoriter yönetimlere karşı" da bir harekete dönüşebilir. Son Suudi uçağının kaçırılışı, bunun bir örneği sayılıyor. Sokaklara dökülen kitlelerin (ki bunların içinde köktendincilerden liberallere kadar çeşitli unsurlar ön planda yer alıyor) böyle bir hareketi, bölgedeki siyasal dengeleri değiştirebilir. * Nihayet, bölgede şiddetin tırmanması ve barış umudunun kaybolması, dünya ekonomisini de sarsmaya başlar. Petrol fiyatları fırlar veya yeni bir petrol krizi patlak verir. Enflasyon yükselir. Dünya borsaları altüst olur... * * * BU "en kötü durum senaryosu"nu burada keselim. Nereden mi çıktı bu senaryo? Günlerdir dünya basını, böyle bir "kabus"tan söz ediyor. Ortadoğu uzmanı Anthony Sampson'un belirttiği gibi "1970'lerde dünyayı sarsan krize benzeyen bir tehlike şimdi gene aramızda"... Umarız bütün bu "kara haberci" uzmanlar yanılıyorlardır...