Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ARTIK iyice anlaşıldı ki, ABD’de başlayan, Avrupa’ya hızla ulaşan ve Asya-Pasifik’e kadar uzanan finansal krizden etkilenmeyecek ülke yok...
Dünyanın neresinde olursa olsun, zengin veya fakir, gelişmiş veya gelişme halindeki ülkeler, Wall Street’teki şiddetli mali depremin artçı sarsıntılarından, bir şekilde etkilenmeye başladılar bile...
Bu şokun ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçları zamanla daha net ortaya çıkacak. Uzmanlara göre, dünya henüz bu krizin ilk aşamasında bulunuyor ve bunun en az iki yıl daha sürmesi bekleniyor.
Şimdilik bundan en çok etkilenen ülkelerin başında ABD geliyor. (Aslında ekonomisi topyekûn çöken İzlanda’dır)... Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri de hemen onun ardından geliyor.
Ama bu kriz, sadece Batı kapitalist sistemini derinden sarsmış değil. Aynı sarsıntının dalgaları, Rusya’ya, Çin’e ve “Üçüncü Dünya” ülkelerine kadar ulaşmış bulunuyor.

Onları kim kurtaracak?
Son yıllarda dünyaya açılan, özellikle petrol fiyatlarındaki artışın da katkısıyla zenginleşmeye başlayan Rusya, şimdi mali depremin etkilerini hissediyor. Moskova borsası büyük kayıplar yaşıyor, petrol fiyatlarındaki düşüş de ekonomideki yüksek beklentileri sarsıyor.
Çin ilk kez bu yıl büyüme hızının düşeceğini ilan ediyor. Küresel kriz yüzünden dışsatım (ve ülkedeki üretim) kapasitesinde ciddi bir düşüş başlıyor.
Gerek Rusya’da gerekse Çin’de yeni oluşmaya başlayan orta sınıf, bu krizden büyük darbe yiyor.
Aynı şekilde petrol (veya enerji) geliri sayesinde ekonomileri güçlenmeye ve bölgesel güç olarak kendilerini belli etmeye başlayan İran (ve Venezuela) gibi ülkeler de, fiyatlardaki şok düşüşün ve küresel durgunluğun etkilerini hissetmeye başlıyorlar.
Bu arada dünya çapındaki krizin bir faturası da fakir veya gelişme halindeki ülkelere çıkıyor. Kara Afrika’da zaten yoksulluk, açlık ve hastalıkla boğuşan ülkelerin bahtı şimdi daha da kararıyor. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’e göre, bu kriz nedeniyle 100 milyon insan daha yoksulluğa itilmiş bulunuyor. Onun deyişiyle “bu insan eliyle (yani doğa tarafından değil) ortaya çıkan bir felaket. Dolayısıyla bu sorunu halletmek gelişmiş ülkelerin sorumluluğu”...
Oysa, zengin ülkeler şimdi kendi ekonomilerini “kurtarma” derdinde. Bu bakımdan “yoksullar”dan gelen çağrılara kulak verecek durumda değiller...

Sokaklara dökülürlerse...
Mali krizin yarattığı karmaşa ve panik içinde, belki şu anda bu olayın ileride yaratabileceği sosyal ve siyasal çalkantılar üzerinde fazla durulmuyor. Ancak, krizin böyle bir tehlike potansiyeli taşıdığı açık.
Ekonomik krizin yol açtığı durgunluk, işsizlik, yoksulluk gibi sıkıntılar, eninde sonunda birtakım sosyal ve siyasal patlamalara yol açabilir. Özellikle Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde bu krizin etkisiyle daha öfkeli ve umutsuz hale düşen halk yığınlarının (geçmişte olduğu gibi) sokaklara dökülmesi olasılığı yüksektir. Bu sosyal kaynaşma, ciddi siyasal sarsıntılara da (belki de isyan ve darbelere) yol açabilir.
Zengin ve demokratik ülkelerde ise, iş bu noktaya varmaz tabii; ama mevcut iktidarlar sarsılabilir, sol eğilimli partiler zemin kazanabilir...
Kısacası, dünya kritik bir süreçten geçiyor. Küresel krizin -ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasal alanda da- nerelere kadar gideceğini düşünmek bile kaygı verici...