Kelimeler üzerinde durmayalım. Ulusal Program konusunda bir "erteleme" veya "gecikme" olmadı desek de, gerçek şudur ki, liderlerin toplantısından beklenen sonuç çıkmadı.
Neydi beklenen sonuç? Aslında geçen aralık ayında ilan edileceği bildirilen Ulusal Program'ın AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan taslağına son şeklinin verilmesi ve böylece yol haritası üzerindeki çalışmaların tamamlanması...
Bu gerçekleşmedi. Neden? Liderler işi aceleye getirmemeyi ve AB Genel Sekreterliği'ne, son tartışmaların ışığında, taslağın "hassas haneleri"ni yeniden kaleme alması talimatını vermeyi yeğlediler.
Üç koalisyon ortağı, özellikle malum hassas konular üzerinde farklı düşündükleri içindir ki, Ulusal Program'a son şekli veremediler. Şimdi Genel Sekreterlik, toplantıdan aldığı havaya göre bu haneleri doldurmaya çalışacak. Bu da herhalde şubat sonunu veya mart başını da bulur.
Pekala, "erteleme" veya "gecikme" demeyelim; ama ocakta bitmesi gereken işin marttan önce tamamlanamayacağını da bilelim!
* * *
DENİYOR ki, şubatta Avrupa Parlamentosu Türkiye ile ilgili "Çerçeve Yönetmeliği"ni görüşecek. Böylece AB'nin Türkiye'ye ne kadar mali destek sağlayacağı da ortaya çıkacak.
Umarız, Ulusal Program'ın ilanının marta kalması, "önce bakalım ne kadar para verecekler" düşüncesine dayanmıyor. Tabii ki, para mühim. Tabii ki, Türkiye diğer adaylar kadar böyle bir desteğe layık... Ama Türkiye "tarihi bir evrim" olarak nitelendirilen reformlarının programlanmasında "AB parası"nı herhalde başlıca kıstas olarak görmüyordur. Böyle bir izlenim verilmesi fevkalade yanlış olur...
Zaten - hangi sözcüğü kullanırsanız kullanın - Ulusal Program'ın ilanının daha ileri bir tarihe atılması, AB'ye hiç de hoş olmayan sinyaller gönderdi bile. Bir AB ülkesinin deneyimli diplomatının deyişi ile "Bu karar Türkiye'nin hala hazır olmadığı kanısını güçlendiriyor. AB buna bir şey demez. Çünkü top Türkiye'dedir. Acele etmesi gereken taraf Türkiye'dir."
AB Komisyonu üyesi Günter Verheugen, bunu daha açık ifade etti ve "Tren hızlanıyor, siz hala perondasınız" uyarısında bulundu...
* * *
ANKARA'da yetkililer Ulusal Program tam bir konsensüs ile tamamlanmadan yola çıkmanın doğru olmadığını savunuyorlar. Bir yetkili şöyle diyor: "Sağlam bir mutabakat zemini sağlamak için biraz daha zaman geçmesi, acele etmekten daha iyidir. Çünkü Ulusal Program, bundan sonra Türkiye'nin izleyeceği yolu çizecektir. Bu yolda herkesin aynı görüşleri ve kararlılığı paylaşarak yürümesi lazım."
Böyle bir konsensüse varmak kolay değil. Kaldı ki, bu mutabakatın AB'nin beklentilerine de uyması gerek. Aksi halde üyelik yolunu açmak mümkün değil.
Bu bakımda Büyükelçi Volkan Vural'ın başında bulunduğu AB Genel Sekreterliği'nin Ulusal Program'ın hassas bölümlerini tamamlama işi, çok zor doğrusu.
* * *
DIŞİŞLERİ Bakanı İsmail Cem geçenlerde 2001'in AB ile ilişkiler açısından kritik bir yıl olacağını söylemiş, Türkiye'nin Ulusal Program dahil, ev ödevini bir an önce bitirip 2002'nin başlarında üyelik müzakerelerini başlatması gerektiğini belirtmişti. Bakan aksi halde (çeşitli Avrupa ülkelerindeki seçimler dahil) çeşitli faktörlerden dolayı bu müzakerelerin başlamasının çok ileri tarihlere kayabileceğini, hatta Türkiye'nin bu tarihi fırsatı kaçırabileceğini de eklemişti.
Ulusal Program'ın üzerindeki çalışmalar (ve hassas konular üzerindeki tartışmalar) daha zaman alacağına göre, şimdi bu hedefe ulaşmak acaba daha zorlaşmıyor mu?