SONUNDA Kofi Annan'ın istediği olacak galiba... Yani taraflar BM Genel Sekreteri'nin davetini kabul edip önümüzdeki salı günü New York'ta masaya oturacaklar.
Bunun aksi, yani Kıbrıs Türk veya Kıbrıs Rum tarafının daveti reddetmesi ve dolayısı ile New York randevusunun suya düşmesi, sürpriz olur. Taraflardan hiçbiri çözüm için "son şans" sayılan böyle bir fırsatı yok etmenin sorumluluğunu taşımak istemez herhalde...
Annan bu kez gücünü uluslararası camianın aktif desteğinden alıyor. ABD, AB, BM bu girişiminin tamamen arkasında. Hem kendi adını taşıyan planın özü, hem de önerdiği yöntem üzerinde...
Annan, 7 sayfalık davet mektubu ile, "takvimli bir yol haritası" ortaya koydu. Takvimde, ayrıntılı olarak hangi tarihlerde hangi işlerin yapılacağı kayıtlı. Bu süreç 21 Nisan'da düzenlenecek eşzamanlı referandum ile son bulacak ve - her şey yolunda giderse - Birleşik Kıbrıs 1 Mayıs'ta AB'ye girecek.
***
KKTC lideri Rauf Denktaş, planın içeriğini olduğu kadar, yöntemini de beğenmiyor ve ağır şekilde eleştiriyor.
Planın içeriği müzakereye açık. Zaten New York'taki egzersizin amacı da, planın ana unsurları üzerinde pazarlık yapılmasını sağlamaktır. Ama Annan, yöntem ile ilgili iki koşulu - yani "boşlukların kendisi tarafından doldurulması" ve "mutabakatın referanduma sunulması" şartlarını - itirazlara ve tartışmalara kapalı tutuyor. Görüştüğümüz bir diplomatın deyişi ile, "Genel Sekreter kendisi ile bu iki konuda pazarlık yapılmasını veya müzakere için müzakere açılmasını istemiyor".
Bu durumda tarafların New York'a ya bu koşullarla gidip kendi aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye çalışması veya bu şartın kabul edilemez olduğunu bildirip görüşmelere katılmaktan vazgeçmesi gerekiyor.
Lefkoşa'dan gelen haberlere bakılırsa, Rum lideri Papadopulos her ne kadar bu şartlardan hoşlanmıyorsa da, New York'a gitmemezlik etmeyecek. Denktaş'a gelince... Önceki gece ve dün sabah gidip gitmeyeceği, hatta istifa edip etmeyeceği spekülasyonları ile geçti. Ancak Kıbrıs Türk lideri dün akşam, New York'a "gideceğini", fakat esas müzakereler başlamadan "çekincelerini" de Genel Sekreter'e aktaracağını bildirdi.
BM Genel Sekreteri'nin, bilinen tavrı nedeni ile, Denktaş'ın sunacağı çekinceleri not etmekle yetineceğini, ama ortaya koyduğu yöntem ve takvimi değiştirmeyeceğini tahmin etmek zor değil...
***
EVET gelinen noktada artık mesele "gitmek veya gitmemek" değil. Esas mesele New York'a gidildikten ve yeni müzakere süreci başladıktan sonra, ne yapmak gerektiğidir...
Türk tarafının (buna Ankara dahildir) Annan planı konusunda değişiklik önerileri var. İşte bu konularda azami kazanç için her türlü çabayı göstermeli, bu arada destek vaat eden ABD'yi devreye sokmalı...
Ama şunu da kabul etmeli ki, böyle müzakerelerde bütün isteklerin aynen yerine getirilmesi mümkün değil. Daha önce de yazdığımız gibi, çözüme ulaşmak için - diplomaside "win - win" denilen - iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir yol izlemek gerek.
Eğer önümüzdeki salı günü taraflar bir araya gelip yeni müzakere sürecini böyle bir anlayışla başlatırlarsa, "çözüm için son şans" yakalanabilir. Yok, eski duygu ve düşünceler hakim olursa, New York randevusu gerçekleşse bile, bu son şans da heba olur...