Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KULAKLARIMIZA inanamıyoruz. Türkiye - AB ilişkileri konusunda Yunan liderleri neler - ne güzel sözler - söylüyorlar...
Birçok Avrupalı "dostumuz"dan duymadıklarımızı şimdi "düşman" bildiğimiz Yunanlılardan işitiyoruz!
Türkiye'yi Avrupalı saymayan ve bu topluluğa sokmak istemeyen çevrelere en anlamlı yanıtı, Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos, peşpeşe verdiği demeçlerde verdi. Onun deyişi ile Türkiye, kültür ve medeniyeti ile Avrupa'nın bir parçasıdır. AB, onu dışlarsa, kim bilir, yarın aynı ayırımcı tavrı ile Ortodoksları da kendisinden uzak tutmaya kalkışabilir. AB, İslamı da Avrupa'nın bir gerçeği olarak kabul etmelidir...
Bu sözler, iki önemli soruyu akla getiriyor: Birincisi: Yunanlılar nasıl oluyor da, Türkiye'yi - hem de en sıkışık bir zamanda - destekliyorlar? İkincisi: Atina'nın bu tavır değişikliği samimi mi, yoksa bu da bir taktik mi?
* * *
ATİNA'nın Türkiye'nin AB adaylık başvurusunu desteklemesi, ilk bakışta birçoğumuza şaşırtıcı görünebilir. Ama aslında Yunanistan'ın buna karşı çıkmamasının ve Pangalos'un ifade ettiği mantıklı sözlerle Ankara'nın lehinde bir tavır ortaya koymasının nedenleri vardır.
* Yunanistan biliyor ki, AB, Türkiye'yi dışlarsa ve Türk kamuoyunu kışkırtırsa, Ankara'nın dış politika rotasını değiştirmesi olasılığı büyüktür. Türkiye'nin Avrupa'dan ve Batı'dan uzaklaşması ve başka hedeflere yönlenmesi, Yunanistan'ın çıkarlarına uygun değildir. Bu takdirde Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümü daha da zorlaşacaktır.
* Avrupa'dan dışlanmış, Batı'dan uzaklaşan bir Türkiye, Yunanlıların gözünde, şimdikinden çok daha tehlikeli olabilir. Güvenlik açısından da Atina, istikrarlı ve Batı yanlısı bir Türkiye'yi (Yunanlı politikacılar bunu açıkça beyan etmeseler de) tercih eder...
* Türkiye'nin AB'ye dahil edilmek istenmemesi için öne sürülen "kültür - medeniyet farklılığı" gerekçesi, doğrusu Yunanlıları da rahatsız etmiştir. Pangalos'un, Türkiye ve Yunanistan'ın da aynı kültür ve medeniyet mirasını paylaştıklarına ilişkin sözleri, sadece bir iltifat değil, bir gerçektir de. Aksi iddia, Bakan'ın dediği gibi, bir gün Avrupalıların Yunanlılar için de "bunlar Ortodoks'tur, farklıdırlar" demesine yol açabilir...
* Atina, Türkiye - AB ilişkilerinde kilit bir rol oynuyor. AB'yi, kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda bir araç olarak kullanıyor. İstediği zaman vetosunu kullanıyor, Türkiye'ye mali yardımı engelleyebiliyor; hatta Kıbrıs sorununun çözümü için de Rum yönetiminin üyelik başvurusunu bir koz olarak elinde tutabiliyor. Atina bu "kartı" kaybetmek istemez...
* Nihayet Yunan liderleri, Türkiye'nin bazı AB'li dostlarından beklediği desteği görmediği bir sırada Ankara'ya arka çıkmasının, Türk kamuoyunu etkileyeceği ve belki de ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasına yol açacağı hesabını da yapmış olabilirler...
* * *
YUNAN liderlerinin Türkiye'yi AB konusunda desteklemesi kuşkusuz sevindiricidir. Bunun ne ölçüde bir politika değişikliği ifade ettiği de tartışılabilir.
Atina söylediklerinde samimi olabilir. Çünkü söyledikleri, sadece "Türkiye'yi Avrupalı saymalı" argümanına dayanmıyor. Yunanlılar, hemen bu lafın ardından, bazı kriterleri de - yani Türkiye'nin yerine getirmesi gereken şartları da - ekliyorlar. Pangalos'un beyanlarının bu kısmına da dikkat etmek gerek. Bu kıstasların ve koşulların (özellikle Kıbrıs ve Ege konusunda) ne olduğu da malumdur.
Şimdi diyebilirsiniz ki, "o halde değişen nedir?.." Yunanistan örneğin mali destek konusunda vetosunu kaldıracak mı? AB Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığını savunacak mı?..
Durun hele! Bu kadar hızlı gitmeyin... Atina'nın, Türkiye ile olan sorunları konusunda herhangi bir değişiklik yok. Durup dururken de olamaz ki... Açıkçası, Ankara'nın da Kıbrıs ve Ege sorunları konusunda politikasında herhangi bir değişiklik var mı? Durup dururken Türkiye de bu konularda tavrını değiştirir mi?
Atina'nın temel meselelerde politikası değişmediğine göre, Yunan liderlerinin (Pangalos gibi) Türkiye'nin Avrupalılığını savunan sözleri palavra - hatta bir nevi "takiye" - gibi de görünebilir. Bu "manevra"nın arkasında bazı art niyetler de aranabilir.
Birbirlerine pek güvenmeyen komşuların böyle kuşkular duymaları doğal. Ama bu güvensizlik çemberini yarmak gerek. Ve bunun için de şimdi ortada bir fırsat var. Şu anda hava yumuşamıştır. İki tarafta da, düşmanlığın veya sürtüşmenin yarar sağlamayacağını, sorunların diyalog ile, soğukkanlılıkla halledilmesi gerektiğini yüksek sesle söyleyenler vardır (işadamları, sanatçılar, yazarlar, sendikacılar, aydınlar gibi)... İhtiyaç duyulan şey, siyasilerin cesareti ve kararlılığıdır.
Güzel lafları inandırıcı davranışlarla pekiştirmek şimdi onlara düşüyor...