Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Wikileaks’in açıkladığı gizli belgelerin içerik olarak gerçeklere ne kadar uygun olduğu tartışılabilir; ama esas mesele bu tür ifşaatların, son tahlilde iyi mi, kötü mü olduğudur.
Bu soruyu Wikileaks’in sadece ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan sızdırdığı 250 bin kripto için sormak yetersiz olur. Çünkü aynı internet sitesinin yakında başka kaynaklardan da benzer gizli dokümanları ele geçirmeye hazırlandığı söyleniyor. Kim bilir, belki ileride başka “hacker”ler, sadece ABD’nin değil, başka ülkelerin kurumlarının gizli raporlarını sızdırabilirler.
Bu bakımdan bu son olay bütün dünyada akademik planda da tartışılan bir konu oldu.
Tartışmanın odak noktası, “özgürlük” ile “güvenlik” arasındaki karmaşık ilintidir.
Daha açık bir ifade ile, “devlet sırrı” olarak gizli tutulan belgelerin bir internet sitesi tarafından ele geçirilmesi, “ifade özgürlüğü” açısından normal ve doğru bir hareket midir, yoksa bu, “devletin güvenliği” açısından bir ihlâl ve suç mudur?
Yakın bir geçmişe kadar, dış işleri veya savunma bakanlıkları gibi hassas devlet dairelerinden bir dosya “yürütmek” casusluk, ihanet gibi ağır bir suç sayılırdı.
Oysa şimdi, bir iki dosya değil, on binlerce rapor veya belge “toptan” ele geçiriliyor ve daha da önemlisi, internet aracılığıyla bütün dünyaya duyuruluyor. Bunlar da, “ifade özgürlüğü” veya “kamuoyunun bilgi sahibi olmak hakkı” adına yapılıyor. Diğer bir deyişle, dün “casusluk” sayılan şey, bugün “şeffaflık” olarak kabul ediliyor...

Dijital devrim
Halen yaşadığımız “dijital çağ”, bu kavramlarda işte öylesine bir “devrim” yaratmış bulunuyor...
Herhalde dünya bundan böyle bu konuyu çok tartışacak.
ABD’de bu tartışmalar daha önce Watergate skandalından Pentagon belgelerine kadar, gizli tutulan bazı belgelerin medyaya sızması üzerine yapılmıştı. Ancak bu kez Wikileaks’in ele geçirdiği gizli materyalin hacmi ve uluslararası yansımaları tartışmaların boyutlarını da büyütüyor.
ABD’deki tartışmalarda, doğal olarak resmi ağızlar, bir internet sitesinin devletin gizli belgelerini ele geçirip yayımlamasını ağır bir suç sayıyorlar ve bunun devlet güvenliğine ve uluslararası ilişkilere büyük zarar verdiğini belirtiyorlar. Dolayısıyla böyle bir “suç”un cezalandırılması gerektiğini savunuyorlar.
Bazı Amerikan politikacıları, Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’nin mutlaka bulunup tutuklanmasını, ayrıca internet sitesinin siber yöntemleriyle susturulmasını istiyor.
Buna karşılık gizlenen tüm “gerçekler”in ortaya çıkması gerektiğine inanan ve bunu ABD Anayasası’nın “ifade özgürlüğü”ne ilişkin bölümüne tamamen uygun gören çevreler de var.

Zor bir tercih
Meseleyi bir sitenin diplomatik yazışmaları ele geçirip ifşa etmesinin ötesinde, bu tür eylemlerin bundan sonra başka ülkelerde ve çeşitli alanlarda da gerçekleşebileceğini düşünerek değerlendirmek gerek.
Başta belirttiğimiz gibi, bu “özgürlük” ile “güvenlik” arasında bir tercihin yapılmasıyla ilgili bir meseledir.
Kuşkusuz bu değerlendirme yapılırken, dijital çağa girdiğimizi, birçok eski kavramların değişmekte olduğunu da dikkate almak gerek.
Öte yandan internetteki belge ve bilgi “sızıntıları”nın ciddi olumsuzluklara yol açabileceğini de unutmamalı. Bu faaliyet her zaman “gerçekler”i yansıtmayabilir; bazı “sırlar”ın zamansız açıklanması, ülkenin çıkarlarını, büyük zarara uğratabilir.
Kısacası, dijital ortamda “bilgilendirme” hareketinin hem iyi, hem kötü yanlarının olduğunu kabul etmek lazım.