Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

AYLAR önce bu başlık altında yazdığımız bir yorumda, AB'nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile üyelik müzakerelerini başlatması halinde, adanın fiili bölünmüşlüğünün kesinleşeceğini ve sonuçta Güney Kıbrıs'ın AB ile, Kuzey Kıbrıs'ın da Türkiye ile bütünleşme yoluna gireceğini belirtmiştik.
Şimdi bu noktaya gelindi artık. Frank Sinatra'nın ünlü şarkısından esinlenerek, bundan böyle iki tarafın da "kendi yolunda" yürüyeceğini söyleyebiliriz.
Açıkçası bunun anlamı, adada "taksim"in bir gerçek haline geldiğidir.
Oysa AB yetkilileri "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin üyelik başvurusunu işleme koydukları zaman, bunun "barışçı çözümü hızlandıracağını ve adayı birleştireceğini" iddia etmişlerdi. Daha düne kadar AB bürokratları ve üye ülkelerin Dışişleri Bakanları, bu umudu dile getirdiler.
Hayret. AB bu kadar vahim bir hesap hatası nasıl yapar? Ankara kaç aydır AB'nin böyle hareket etmesi karşısında, KKTC'nin de TC ile bütünleşme sürecini başlatacağını açıkça söylüyordu. Brüksel'de oturan bürokratlar bu uyarıları ciddiye mi almadılar? Veya AB'nin önde gelen ülkeleri, Ankara'daki temsilcilerinin, Türkiye'nin ne yapacağı konusundaki raporlarını iyi mi değerlendirmediler? Yoksa, "başta öyle söylerler, sonra yumuşarlar" diye mi düşündüler?..
Sebebi ne olursa olsun, AB tam "Avrupa'yı birleştirme" sürecini başlattığı sırada, "Kıbrıs'ı bölmeyi" başardı!..
* * *
HALEN AB içinde, Kıbrıs gibi karmaşık bir sorunun topluluğa taşınmasından kaygı duyanlar, "önce çözüm sonra üyelik" görüşünü benimseyenler de var. Gerginlik tırmanırsa, bunların sayısı artacak, belki de kısa bir süre sonra "Kıbrıs Cumhuriyeti" ile müzakereler askıya alınacaktır.
Diğer bir deyişle, AB'nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile masaya oturması, üyeliğinin garantisi değildir.
Aslında AB'nin davranışı, KKTC Başkanı Denktaş'a gönlündeki emelini, yaşama geçirmek, - yani "iki kesimli federal çözüm" formülünü ve "toplumlararası görüşme" yöntemini reddetmek - fırsatını vermiştir. Kıbrıs Türk lideri, uzun süredir bu formül ve yöntemle bir yere varılamayacağını söylüyor, Ankara'yı da bu yönde ikna etmeye çalışıyordu. Şimdi varılan noktada, Denktaş, bugünkü koalisyon hükümetinin de aktif desteği ile, eski politikaya son veriyor ve yeni bir süreç başlatıyor. Bu süreç, KKTC'yi "egemen devlet" olarak pekiştirmeyi ve anavatan Türkiye ile fiilen "entegre" etmeyi amaçlıyor.
Kıbrıs Rum Yönetimi, AB'nin (Türk tarafının olası tepkisini bile bile) kendisi ile üyelik sürecini başlatmasını bir diplomatik zafer sayarak sevinebilir. Ama KKTC yönetimi de, fiilen Türkiye ile "bağların derinleştirilmesi" yönünde dün Ortaklık Konseyi'nin aldığı kararları da kendi başarısı olarak görüyor ve bu aşamaya ulaşmaktan mutluluk duyuyor.
* * *
İLK bakışta KKTC ile TC'nin bütünleşmesi yolunda son yıllarda zaten epey mesafe katedildiği ve yapacak az şey kaldığı düşünülebilir. Ancak geçen cumartesi günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, Denktaş'ın bir sohbette yaptığı açıklamalar, ilerisi için planlanan bazı yeni radikal adımların işaretini vermiş bulunuyor.
Bunlardan biri, bir TC - KKTC Federasyonu yönündeki adımlardır. Bu hemen ilan edilecek değil tabii. Ama bu yönde adım - adım gidilecek.
Bu formül, KKTC'nin bir devlet olarak tanınması zorluklarını (hatta olanaksızlığını) da bertaraf edecek... Şimdiden KKTC'li diplomatlar, Türk Büyükelçiliklerinde görev almaya başlıyor...
Gene ilerisi için düşünülen bir başka adım da, KKTC ile TC arasında resmen bir ortak savunma ve güvenlik işbirliği anlaşmasının imzalanmasıdır. Bu da, 1960 garanti anlaşmasının yeni bir versiyonu olacak. Böylece KKTC, Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ın "askeri tehdidi"ne karşı "ön savunma hattı"nı oluşturacak...
Bütünleşme yolunda ekonomide de tasarlanan önemli adımlar var: Örneğin Gümrük Birliği'nin kurulması gibi...
AB'nin davranışı böyle olmasaydı, bu noktaya gelinir miydi? Tartışılabilir. Ama bu, geçmişin bir muhasebesi olur. Bunun ilerisi için fazla yararı olmaz. Çünkü artık yollar ayrıldı. Çünkü artık herkes kendi yolunda!...


Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr