ABD dünya çapında adeta bir "demokrasi havariliği"ne soyunmuş görünüyor.
Bir süper güç olarak ABD'nin öteden beri dünyaya kendi değerleriyle birlikte, liberal siyasal ve ekonomik sistemi "ihraç" etmeye çalıştığı biliniyordu. Ancak 11 Eylül'den sonra Bush yönetimi, özellikle Asya'ya (Afganistan örneği) ve Ortadoğu'ya (Irak gibi) "düzen ve demokrasi"yi götürmeyi adeta bir "ilahi misyon" saydı.
Washington bu "düzen"i gerekli gördüğü dünyanın başka bölgelerine de götürme çabasında. Örneğin Karayipler'e (Haiti misali) ve Latin Amerika'ya (Venezüella gibi)...
***
ABD'nin gerçek amacı başka da olsa (ki öyledir), "demokrasi uğruna" yaptığı müdahaleler, bir ölçüde etkili oluyor. Afganistan ve şimdi de Irak, daha "demokratik" sayılan yasalara ve kurumlara kavuşmak yolunda.
Ne var ki yeniden yapılanma süreci bu toplumları çok zorluyor, hatta beklenmedik krizlere ve gerilimlere sürüklüyor. Örneğin mezhep, ırk, aşiret kavgaları, terör dalgaları, otorite boşlukları ortaya çıkıyor.
Asya'da ve Ortadoğu'da (veya yeni Amerikan girişiminin adlandırıldığı terimi ile Büyük Ortadoğu'da) demokrasinin "dışarıdan" müdahalelerle gerçekleşemeyeceğine inananlar çok. Geçenlerde İstanbul'da görüştüğümüz Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref "demokrasi modeli, (kalp transplantasyonu gibi) nakil yolu ile Batı'dan dünyanın diğer bölgelerine getirilip takılamaz" demişti. Son günlerde Mısır lideri Hüsnü Mübarek'in benzer bir görüşü savunduğu görülüyor...
***
SON günlerde Haiti ve Venezüella'da olup bitenler, bu ülkelerin bizden çok uzak olması nedeni ile, Türk kamuoyunun ilgisini pek çekmedi.
Karayipler'in 7 milyon nüfuslu fakir ülkesi Haiti'de, Başkan Aristide bir "halk direnişi" sonucunda devrildi... Latin Amerika'nın 24 milyon nüfuslu petrol zengini ülkesi Venezüella'da ise, Başkan Hugo Chavez, şimdi yoğun bir halk hareketi ile karşı karşıya...
Bu iki ülkedeki "iç meseleler"in ABD'nin başını çektiği küresel "demokrasi kampanyası" ile direkt bir ilintisi var.
ABD Küba'nın güneyindeki Haiti'yi öteden beri kendi nüfuz alanı içine almıştır. Washington gerek gördüğü zaman diktatörleri desteklemiş (Duvalier gibi), istediği zaman da seçilmiş liderleri (Aristide gibi) desteklemiş ya da onu saf dışı etmiştir. Nitekim 1991'de CIA'nın bir manevrası ile dışlanan Aristide, 1994'te Clinton tarafından yeniden işbaşına getirilmişti. Geçen hafta sonu ise Bush, bir despot olmaya başlayan Aristide'in gösteriler sonunda alaşağı edilmesine göz yummuştur...
Washington şimdi "demokrasi uğruna", Haiti'de yeni bir yönetimin kurulmasına, adaya gönderdiği askeri birliklerle, yardımcı oluyor. Bu kez yanında Fransa da var!..
Venezüella'da Hugo Chavez'in de benzer bir akıbete uğraması şaşırtıcı olmayacak. Chavez de halkı bezdiren bir despot, üstelik Castro yanlısı ve ABD karşıtı... Ve daha önemlisi, Venezüella ABD'nin petrol ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan ülke... Dolayısı ile ona da demokrasi lazım!..