Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KKTC’deki seçimleri Derviş Eroğlu’nun kazanması, Rum kesiminde telaşla birlikte kafa karışıklığı yaratmış görünüyor.
Rumlar seçimlerden önce de, Eroğlu’nun Mehmet Ali Talat’ın koltuğuna oturması olasılığı karşısında, kaygılarını açıkça dile getiriyorlardı. Şimdi bu endişelerini daha yüksek sesle ifade ediyorlar ve asıl önemlisi, bu yeni dönemde nasıl hareket edeceklerine tam bir karar veremiyorlar.
Seçim sonucunun ilan edilmesinden sonra, Rum hükümet sözcüsünün ilk tepki olarak Eroğlu’nun seçilmesini olumsuz bir olay olarak nitelendirmesine şaşmamalı. Ama asıl şaşırtıcı olan, Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın alelacele BM Genel Sekreteri’ne, Güvenlik Konseyi daimi üyelerine, AB Komisyonu ve Konseyi başkanlarına mektuplar yazarak Eroğlu’nun seçilmesiyle ilgili bir yaygara koparmasıdır.
Rum kesiminde yayımlanan “Cyprus Mail” dünkü başyazısında Hristofyas’ın bu telaşını yersiz buluyor ve şöyle diyor “Hristofyas daha Eroğlu ile müzakere masasına oturmadan ve onun görüşmelerde alacağı pozisyonu öğrenmeden bu mektupları yazmamalıydı. Hristofyas bu zamansız suçlama oyununa girişmekle, kendi itibarını zedeledi ve müzakereleri terk etmek için bir bahane aradığı izlenimini verdi.”

Yeni taktikler
Hristofyas diğer aceleci bir davranış örneğini, bir buçuk yıldır devam eden müzakere sürecinin seyrini değiştirmeye yönelik bir fikir ortaya atarak gösterdi. Bu fikir, uluslararası bir konferansın, ikili görüşmelerin yerini almasıdır. Bu konferansa BM’nin “beş büyükler”i, AB temsilcileri ve üç garantör ülke katılacak... Bu da gerçekleşmesi olanaksız bir hayal...
Öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıs Rum lideri meseleyi uluslararası camiaya şimdiden duyurmakla Eroğlu’nu köşeye sürmek ve “masadan kalkmak” için kendi lehinde bir zemin hazırlamak istiyor...
Bütün bu davranışlar Hristofyas yönetiminin temel pozisyonunu sürdürmeye kararlı olduğunu gösteriyor. Oysa Talat, çözüm arayışı sürecinde bir şanstı. Hristofyas müzakerelerde daha gerçekçi ve esnek davransaydı, Talat’ın yenilmesine neden olan Kıbrıs Türk toplumundaki düş kırıklığına ve umutsuzluğa da yol açmazdı.
Şimdi Hristofyas bu olanları ve yeni gerçekleri dikkate almadan eski zihniyetini ve tutumunu sürdürmekte olduğunu gösteriyor ki, bu da yeni dönem için umut verici değil...

Eski hatalar
Eroğlu’nun seçilmesi üzerine AB’den gelen işaretler, müzakere sürecinin ara verildiği noktadan itibaren devamının arzu edildiğidir.
Aslında AB’nin de KKTC’deki seçimlerin sonucundan kendisini ilgilendiren bazı sonuçlar çıkarması gerekir. Kıbrıs Türk halkının yukarıda sözünü ettiğimiz düş kırıklığında ve umutsuzluğunda AB’nin önemli bir payı var. Ta Kıbrıs Cumhuriyeti diye Rum kesiminin üyeliğe kabul edilmesinden başlayan ve KKTC’ye karşı izolasyonların uygulanmasına kadar uzanan hatalar, çözümü (ve ayrıca Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri) daha da zorlaştırmıştır.
AB camiasında bu gerçeği görenler var tabii. Örneğin izolasyonların kalkmasını sağlayacak olan Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün yaşama geçirilmesi için bazı girişimler yapılıyor. Bakalım şimdi AB’de çoğunluk, bu konudaki Rum engelini aşabilecek mi?
Kısacası, gerek Rum yöneticileri, gerekse AB yetkilileri bu seçim sonucundan gereken dersleri çıkarırlarsa -Ankara’nın desteği ve Eroğlu’nun da katılımıyla- müzakere sürecinin daha ileriye gitmesini sağlayabilirler. Aksi halde bu kez süreç çığırından çıkabilir...