Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DIŞ güçlerin baskısıyla da olsa, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin Yukarı Karabağ sorununun çözümü için bir prensip anlaşmasına varması, olumlu ve umut verici bir gelişme.
Kameraların karşısında birbirlerinin elini bile sıkmaktan çekinen İlham Aliyev ile Serj Sarkisyan’ın, kapalı kapıların arkasında ve AGİT Minsk Grubu’nun eşbaşkanlarının huzurunda vardıkları mutabakat sadece bir başlangıçtan ibaret.
Bu mutabakat, bundan sonraki müzakerelerde detaylı olarak ele alınacak olan başlıklar ve yöntemlerle ilgili parametreleri belirliyor; yani bir yol haritası çiziyor.
Bu mutabakatın içinde bir takvim de var. İki lider önümüzdeki ay Rusya’da, Sen Petersburg’da tekrar bir araya gelecekler. Temmuzda bir buluşma daha gerçekleşecek. Tabii bu arada iki tarafın dışişleri bakanlıkları, müzakere sürecinin altyapısını oluşturmaya çalışacak.
Minsk grubu yıllardır Karabağ sorununun halli için uğraşıyor. Denilebilir ki, Prag’da gerçekleşen mutabakat, ilk kez bu “donmuş” meselenin çözülmesi için bir nevi “buzkıran” olarak ortaya çıkıyor.
Bunda tabii ABD ve Rusya’nın (Minsk Grubu’nun eşbaşkanları olarak son haftalarda aktif bir şekilde devreye girmesinin büyük rolü var. Görünüşe göre ABD ile Rusya, Karabağ meselesini halledip iki tarafı barıştırmak konusunda ortak bir strateji izliyor ki, bu da önemli bir gelişme.

Uzun, ince yol...
PRAG’da bir yol haritası çizildi; ama bu yolda ne kadar bir ilerleme olacağını kestirmek zor. İlk sinyaller dahi zihinleri karıştırıyor. Örneğin, bu temaslarda faal bir rol oynayan ABD Dışişleri bakan yardımcılarından Matt Bryza çok iyimser bakıyor, hatta yıl sonuna kadar bir anlaşma olasılığından söz ediyor. Buna karşılık Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner zirvenin iyi geçmediğini söylüyor. Bakü’deki gazeteler de görüşmelerin anlaşmazlıkları ortaya çıkardığını yazıyorlar...
Başta böyle tepkilerin gelmesine şaşmamalı. Eğer bildirildiği gibi gerçekten parametreler üzerinde bir mutabakat sağlanmışsa, -bu arada Yukarı Karabağ için geçici bir statünün getirilmesi ve Ermenistan’ın işgal ettiği beş Azeri “reyon”un dışında Kelbecer’den çekilmesi ilkesi kabul edilmişse- bu zirvede gerçekten önemli bir iş başarıldı demektir.
Bundan sonra detaylara inildikçe işin daha zorlaşacağı kuşkusuz. Bunları aşmak için cesaret ve kararlılık gerekecek.
Aynı zamanda Minsk Grubu üyesi olan Türkiye’nin de bu alanda faal bir rol oynayacağı kesin. Karabağ ile ilgili başlayan yeni süreçle Türkiye-Ermenistan yakınlaşması süreci -yani iki yol haritası- paralel olarak gelişecektir. Birinde kaydedilecek ilerleme ötekini muhakkak etkileyecektir.
Türk yetkililerinin daha baştan Azerbaycan’a vermeye çalıştığı mesaj da bu değil mi?

Bir başka kulvar...
HER iki kulvarda kaydedilecek ilerleme, bölgede istikrar ve huzura katkıda bulunacaktır. Ama ne yazık ki, Güney Kafkasya halen dünyanın en kritik bölgelerinden biri durumundadır.
Sorunların bir başka cephesi de Gürcistan’dır ve bu ülke Rusya ile Batı’nın karşı karşıya geldiği bir satranç tahtasına dönüşmüştür. Bu hafta NATO’nun Gürcistan’da düzenlediği “sembolik” nitelikteki askeri tatbikata Rusya sert tepki göstermiş, Moskova kendi nüfuz alanı içinde gördüğü bu bölgede “provokasyon” saydığı davranışları hoş karşılamayacağı mesajını vermiştir.
Bu durum, Azeri-Ermeni uzlaşması kulvarındaki Amerikan-Rus işbirliğini (ve dolayısıyla bu girişimin başarı şanslarını) nasıl etkiler?
Aslında şimdilik iki büyük güç de Gürcistan’da kapışmak istemiyor. Hillary Clinton’un geçen gün Washington’da Rus meslektaşı Sergei Lavrov ile görüşmesinden sonraki şu sözleri de bunu gösteriyor: “Aramızda bir alanda görüş ayrılıklarının bulunması, başka önemli alanlarda birlikte çalışmamıza engel değil”...