"Bu seçimler Birleşik Krallık'ı zayıflatmıyor, aksine güçlendiriyor. Olay şudur: Halk ayrılıkçılığı reddetmiştir"...
Britanya'nın (veya Birleşik Krallık'ın) iki bölgesinde, İskoçya'da ve Galler'de yerel yönetim için yapılan seçimlerin sonucunu, dün Başbakan Tony Blair böyle yorumladı.
Gerçekten sonuç, Blair'in tasarladığı gibi çıktı. İngiliz İşçi Partisi lideri iktidara gelir gelmez, ilk yaptığı işlerden biri, "devolution" adı verilen planını uygulamaya koymak olmuştu. Bu İngilizce terim, "ademi merkeziyet" sisteminin kurulması, yani Londra'nın bazı yetkilerini, yerel yönetimlere devretmesi anlamına geliyor.
Blair bölge halklarının "öz yönetim" arzularının karşılanması halinde, milliyetçi - ayrılıkçı akımların frenlenebileceği ve böylece " Birleşik Krallık"ın bütünlüğünün korunabileceği kanısında.
İskoçya ve Galler'deki seçimlerin sonucu, bu düşüncesini haklı çıkarmış bulunuyor.
* * *
GLASGOW Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. James Kellas'e göre, bu sistemin demokrasilerde başarı şansı yüksektir. Onun deyişi ile, "ayrılıkçı hareketler demokrasilerde başarılı olamazlar; çünkü bu ülkelerde merkezi hükümetler bölge halklarını memnun edecek ödünleri ve yetkileri veriyor. Oysa daha önce Sovyetler Birliği'nde de görüldüğü gibi, otoriter sistemlerde ayrılıkçı - milliyetçi hareketler, sonunda amaçlarına ulaşabiliyorlar"...
Kuşkusuz, İskoçya'da ve Galler'de seçmenlerin çoğu, demokratik yoldan geniş bir otonomiye kavuşmakla yetindiklerini, daha fazlasını - yani tam bağımsızlık - talep etmediklerini gösterdiler. Milliyetçi partilerin, İşçi Partisi'nin çok gerisinde kalması bunun açık belirtisi.
Demek ki, bu bölgelerde halk, Londra'dan kopmanın siyasal ve ekonomik bakımdan yarar değil, zarar getireceğinin bilincinde.
Ancak Prof. Kellas'ın ayrılıkçılığın demokrasilerde hiçbir şansı olmadığı yolundaki düşüncesinin ne kadar doğru olduğu, İskoçya ve Galler'de ilerdeki gelişmeler gösterecek. Milliyetçilerin - gene seçim yolu ile - iktidara gelmesi halinde, (ki bu pekala mümkündür) Birleşik Krallık'tan ayrılma eğilimi, ağır basabilir. Böyle bir "demokratik boşanma" riski her zaman vardır. (Çekoslovakya böyle demokratik yoldan bölünmedi mi?)...
* * *
BLAIR'in ortaya koyduğu "devolution" modeline karşılık, bir başka demokratik ülke, yani Fransa, "merkeziyetçiliğin" farklı bir örneğini veriyor.
Paris öteden beri Korsika'daki milliyetçi - ayrılıkçı akımı sıkı kontrol altında tutuyor. Son olarak "özel jandarma timi"nin adadaki bu harekete karşı giriştiği kanlı eylem, şimdi bir "skandal" olarak Fransa'yı altüst ediyor. Başbakan Jospin, "devlet otoritesinin sarsıldığını" söylüyor. Muhalefet ateş püskürüyor...
Ama bütün bu tartışmalar, özel ekibin ve onlara yetkiyi verenlerin hatalı "davranış tarzı" ile ilgili. Yoksa temelde kimse Paris'in Korsika üzerindeki "otorite"sini konuşmuyor. Hele "devolution"ü hiç aklına getirmiyor. "Le Monde" dahi, "devolution"ü sadece, "Britanya'nın birliği için bir test" olarak nitelendiriyor...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr