Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İngiltere’deki seçimlerden çıkan sonucu tek kelimeyle şöyle ifade edebiliriz: Belirsizlik. Gerçi Muhafazakâr Parti, rakibi İşçi Partisi’nin bir hayli önüne geçerek birinci parti durumuna geldi; ama lideri David Cameron hükümeti kurma şansını garantileyemedi... İşçi Partisi çok kan kaybetti; ancak lideri Gordon Brown’ın bir koalisyon kurup iktidarda kalması olasılığı yok değil... Liberal Demokrat Parti, tahminlerin aksine, güçleneceğine, zayıfladı; fakat lideri Nick Clegg herhangi bir koalisyonda yer alabilecek bir “joker” durumunda...
Yasalara göre şimdi yeni hükümeti kurmak konusunda “öncelik hakkı” Brown’undur. Bu ancak Clegg ile anlaşılırsa olur. Ama Clegg’in bunu ne kadar istediği belli değil.
Aslında kazandığı oy oranına göre hükümet kurmak konusunda “siyasi hak” Cameron’undur. Bu da ancak kendisinin Clegg ile anlaşmasıyla mümkün. İki parti arasındaki fikir ayrılıkları hesaba katılırsa, bu kolay olacak bir şey değil.
Tabii başka senaryolar da var; ama onlar daha kötü. Brown veya Cameron koalisyon kuramazsa iki ihtimal var. Ya azınlık hükümeti (zayıf olasılık) ya da erken seçim... İngiltere’nin halen geçirmekte olduğu ekonomik kriz ortamında, iki olasılık da birbirinden beter...
* * *
Seçim kampanyasında özellikle Cameron, “değişim” sloganını bol bol kullandı. Aslında seçim sonucuna göre, İngiltere’de hükümet dahil, birtakım şeylerin değişmesini isteyenlerin sayısında önemli bir artış var. Ama bu artış yeterli olmadı.
Belki İngiltere’de farklı bir seçim sistemi olsaydı, Muhafazakârların aldığı oy sayısıyla iktidara gelmeleri mümkün olabilirdi. Aslında Liberal Demokratlar “dar bölge” sisteminin terk edilmesini ve bir “seçim reformu”nun yapılmasını istiyorlar. İşçi Partisi de buna taraftar. Ama (garip görünse de) “değişim” fikrinin şampiyonu Cameron böyle bir sistem değişikliğine şiddetle karşı.
Sonuçta değişen ne? Kesin olarak Avam Kamarası’ndaki sandalye dağılımı tablosu. Ya iktidar? İşte orası belli değil...
Galiba bu belirsizlik de günlerce sürecek.

Haberin Devamı

AVRASYA ORTAKLIĞI
Balkanlar’dan Ortadoğu’ya ve Orta Asya’ya kadar 44 ülkeden 2 Cumhurbaşkanı, 8 eski cumhurbaşkanı, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri ve yüze yakın yüksek temsilci...
Bu hafta İstanbul’da düzenlenen Avrasya Ekonomi Zirvesi işte böylesine önemli ve geniş bir katılımla gerçekleşti.
Bu üç günlük konferansın başlıca özelliği, bir sivil toplum inisiyatifi olmasıdır. Marmara Grubu Vakfı’ nın düzenlediği bu 13. Zirve’nin diğer bir özelliği de Ermenistan’dan Kıbrıs Rum kesimine, İsrail’den Irak’a kadar “problemli” ülkelerin de bu forumda yer almasıdır. Bu bakımdan zirve, devlet dışında, sivil toplum kuruluşlarının, uluslararası yakınlaşma alanında oynayabileceği rolün başarılı bir örneğini vermiş oldu.
Konferansta ekonomik krizin Avrasya bölgesindeki ülkeler üzerindeki tepkileri, Nabucco ve benzer enerji nakli projeleri, küresel barış ve diyalog stratejileri gibi birçok güncel konu ele alındı.
Yapılan konuşmalar, Avrasya’nın ekonomik olduğu kadar siyasal potansiyeliyle, giderek önem kazanmakta olduğunu gösterdi.
Vakıf Başkanı Dr. Akkan Suver’in açış konuşmasında dediği gibi, “Avrasya yalnız bir coğrafya, bir tarih değil, aynı zamanda bir konsept, bir değerler sistemi ve de yeni bir ortaklık ve beraberliktir.”