Türkiye 34 yıldan beri taraf olmaktan çekindiği iki BM sözleşmesini bu hafta imzalamakla, demokrasi ve insan hakları konusunda önemli bir adım attı.
Bunun anlamı şudur:
Türkiye artık kendisini bu iki sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirebilecek durumda hissediyor ve kendisine güveniyor.BM'nin "ikiz sözleşmeleri"ne nihayet imzasını atmakla, Ankara, insan hakları konusunda kendisine yöneltilen eleştirilere karşı pozisyonunu güçlendirmiş ve AB ile bütünleşme sürecine yeni bir hız kazandırmış oluyor.
* * *
BM'deki görevini tamamlayan Büyükelçi Volkan Vural'ın gider ayak New York'ta imzaladığı belgelerden biri "BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi" diğeri de "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi" adını taşıyor.
Birincisi halkların kendi kaderlerini belirleme (self - determinasyon) hakkını tanımayı, bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğünü, din, dil ve kültürel haklarını korumayı taahhüt ediyor. İkincisi de ırk, din, dil, cinsiyet ayırımı yapılmadan eşitliğin uygulanmasını, sendika, grev, toplu sözleşme haklarının da tanınmasını öngörüyor.
1966'da BM'de imzaya açılan bu sözleşmelerden birincisi 188 üye devletten 144'ü, ikincisi de 137'si tarafından onaylandı. Bunlar arasında demokrasi ve insan hakları konusunda "geri ülkeler" sayılan İran, Irak ve Libya dahi var!
* * *
PEKİ Türkiye bu belgeleri imzalamakta neden bu kadar geç kaldı?Türkiye, terörle mücadele ederken, açıkçası bu sözleşmelere şüphe ile baktı ve bunların bazı maddelerinin kendisine karşı kullanılabileceğinden korktu. Gerçi BM'nin bu sözleşmelere uymayanlara karşı bir yaptırım gücü yok; ama bir izleme ve denetim mekanizması var. Ayrıca bu alanda sicili bozuk ülkeler, sonunda ya baskı altına girerler ya da izole olurlar.
Terörle baş ettikten sonra rahatlayan, demokratikleşme sürecinde yeni adımlar atmaya hazırlanan ve AB ile de "insan hakları ayarı"nı yapmaya çalışan Türkiye, artık "ikiz sözleşmeler"e imza atma zamanının geldiğini sezmiştir. Bunun Cumhurbaşkanı Sezer'in 6 - 8 Eylül'de New York'ta katılacağı "Milenyum Zirvesi"nden önce yapılması da, ince bir "zaman ayarı"nın sonucudur...* * *
TÜRKİYE bu sözleşmelerin getirdiği tüm yükümlülükleri yerine getirmeye hazır mı?
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında belirtildiği gibi, her ülkenin kendi koşullarına göre bazı çekinceler koyma hakkı var. Türk hükümeti - ve onayı verecek olan TBMM - bazı hassas konularda rezerv koyabilir.
Bu hassas konular "halkların self - determinasyon hakkı" ve "azınlık hakları" ile ilgilidir. Zaten diğer bazı ülkelerin - bu arada Fransa'nın - çekinceleri de bu konular üzerindedir.
Kaldı ki "halklar", "azınlıklar", "self - determinasyon" gibi kavramlar üzerinde uluslararası platformda bir görüş birliği de yoktur. Bu kavramlarda giderek "siyasal"dan "kültürel" haklara doğru kayma görülüyor.Bunda önemli olan, sözleşmelere imzasını atan Türkiye'nin yersiz fobilere kapılmadan, "insan hakları ayarı"nı bizzat çağdaş kriterlere göre yapmasıdır. Bu da yeni kararlı adımlar gerektiriyor...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr