TAM 20 yıl önce, Ayetullah Humeyni'nin Paris'teki uzun sürgün hayatından Tahran'a dönüşü münasebetiyle yazdığım yorumda, İran'da köklü bir rejim değişikliğinin artık kaçınılmaz hale geldiğini ve İslam devriminin ülkeyi bambaşka bir yola sevkedeceğini belirtmiştim.
Yaşlı Ayetullah'ın (o zaman 78 yaşında idi) Tahran'a dönüşü, tarihi bir dönemeci simgeliyordu. Kendisini havaalanında ve yollarda karşılayan 2 milyon insanla beraber, İran halkının çoğunluğu, olağanüstü bir coşku yaşıyordu. Bu, sadece dini liderin ülkesine dönüşünün yol açtığı heyecan değildi. Şah'ın ülkeyi terkedişinin, monarşinin yıkılışının ve eski dömemin sona ermesinin yarattığı umuttu da...
Humeyni'nin dönüşü, o sırada sık sık meydana gelen gösteriler ve çatışmalarla ("Kara Cuma" olayları gibi) can çekişen Şah döneminin son aşamasını da noktalayacaktı. Humeyni, geniş halk yığınlarının sadece tutucu kesiminin değil, ideolojik olarak tamamen farklı bir çizgide olan solcuların ve liberallerin de ulusal kahramanı ve doğal önderi olmuştu.
Bu "ittifak" bir birikimin sonucu idi. Ülkenin çözümlenmeyen sosyo - ekonomik sorunları, bir yaşam şekli haline gelen yolsuzluklar, Saray ve etrafındakilerin kurduğu oligarşi, komünist Tudeh ve İslami hareketlerin güçlenmesi için müsait bir ortam oluşturmuştu. Her iki kesim, bu rejime son vermek hedefi etrafında birleşiyordu.
İslami kesimin avantajı, çok daha geniş kitleleri rahatlıkla harekete geçirebilmesi ve Ayetullah Humeyni gibi - ta Paris'ten, kasetlerle etkisini hissetirme gücüne sahip - karizmatik bir lideri ön plana çıkarabilmesi idi...
* * *
HUMEYNİ'nin dönüşünden sonra, İran'daki değişikliğin basit bir "geçiş" değil, gerçek bir "devrim" olacağı, çok kısa zamanda anlaşıldı. Bu bakımdan o günlerde demokratik yollardan bir uzlaşmaya gidileceğini umanlar - bu arada Bahtiyar ve Bazargan gibi zamanın ılımlı siyasi liderleri - hüsrana uğradı. Devrim, kendi çizgisinde olmayanlara karşı acımasız davranacaktı. Eski kadrolar ve bu arada başta dincilerle aynı safta mücadele eden solcular ortadan kaldırılacaktı.
Amaç artık belli idi. Devletin yapısını ve anayasasını teokratik temele oturtmaktı. İslam devrimi gerçekleşecek, İran İslam Cumhuriyeti olacaktı...
Şu bir gerçektir ki, eski döneme karşı duyulan öfke ve devrimin ilk yıllarında değişikliğin yarattığı heyecan, Humeyni rejiminin geniş halk kitlelerinde sempati ve destek görmesini sağladı.
Devrimin ilk yıllarında Irak'la savaş gibi talihsizlikler, Tahran'daki ABD elçiliğinin işgali gibi yanlışlıklar, İran'a pahalıya mal oldu. Yeni kadroların acemiliği, ekonomiden dış ilişkilere kadar, birçok alanlarda bocalamalara sebep oldu.
Humeyni rejiminin İran'a yeni bir yön verdiği, yeni bir ruh kazandırdığı kuşkusuz. Tabii bunun İran'ı ne kadar ileriye, ne kadar da geriye götürdüğü tartışılabilir. Bu gibi hallerde ortaya çıkan tabloyu tümü ile siyah veya beyaz olarak görmek doğru değil...
* * *
DEVRİMDEN 20 yıl sonra, İran bugün gene bir dönüm noktasındadır.
Devrim, kendine yeni bir çekidüzen vermek ihtiyacını duymaktadır. Cumhurbaşkanı Hatemi'nin başını çektiği hareket, devrimi daha pragmatik ve daha insancıl bir temele oturtmayı amaçlıyor. Bu hareketin özellikle gençlerin, kadınların ve aydınların desteğine sahip olması şaşırtıcı değil. Devrimle beraber gelen (ve şimdi yaşları 20'leri bulan) yeni kuşak, bağnazlıktan uzak, dünyaya daha çok açılan, daha çağdaş ve hoşgörülü bir İran istiyor...
Tabii buna karşı çıkan "eski ekol" hala güçlü. Ayetullah Hameney'in başını çektiği dogmatik hareket, bugün parlamentodan yargı sistemine kadar, ülkenin etkin kuruluşlarına hakim durumda. Onun dümen suyundan giden Devrim Muhafızları, Hatemi'nin oluşturmaya çalıştığı daha özgür ortamdan yararlanan liberallere karşı şiddete başvurmaktan da çekinmiyorlar (son saldırılarda görüldüğü gibi).
Kısacası İran devrimi, 20 yıl sonra, yönünü yeniden belirleme noktasında bulunuyor...
Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr