Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer önümüzdeki günlerde İran, sahip olduğu düşük ölçekli uranyumunun Türkiye’de depolanmasına razı olursa, Türk diplomasisi bu başarıdan büyük bir pay alacaktır.
Böyle bir gelişme aylardır süren “İran nükleer krizi”nin çözümü yolunda atılan ilk önemli adım olacak, en azından gerginliğin tehlikeli noktalara tırmanmasını önleyecektir.
Ahmedinecad yönetimi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK), İran’ın elindeki uranyumun bir yabancı ülkeye gönderilmesi ve dışarıda yakıta dönüştürülmesi talebine ve bu arada devreye yeni giren Türkiye’nin bu materyel ev sahipliği yapma önerisine “evet” diyecek mi?
Türkiye’nin devreye girmesi kolaylaştırıcı bir etki yapabilir. Gerçi düşük ölçekli uranyumun depolanması, daha sonra gene bir dış ülkede (Rusya veya Fransa’da) belirli bir oranda zenginleştirilmesi birtakım karmaşık teknik sorunlar yaratıyor. Ama bunların halledilmesi için, her şeyden önce İran’ın siyasi kararını vermesi ve uluslararası camiayla işbirliği yapma niyetini göstermesi gerekecek.

Depolamak yeter mi?
Uranyumun Türkiye’ye (ve sonraki işlem için başka bir ülkeye) nakli, “İran nükleer krizi”nin sadece bir unsurunu çözecek. Sorunun başka boyutları da var. UAEK’nin dün açıklanan bir raporuna göre. İran’ın gizli tuttuğu bazı nükleer tesisleri tespit edilmiş. Kurum bu bulguların ışında, Tahran’dan izahat bekliyor.
İran geçen eylülde Kum kenti yakınlarında uranyum zenginleştirmeye yarayan bir tesisin inşa edilmekte olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu olay, İran’ın gizlice atom bombası üretmeye yönelik çalışmalarını sürdürmekte olduğu kuşkularını daha da artırmıştı.
Eğer İran önerildiği gibi 1100 kilo düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu Türkiye’ye nakletmeye razı olursa dahi, bu şüpheler tamamen ortadan kalkmayacaktır. UAEK dahil, bu konuyu yakından izleyen çevrelerde, İran’ın nükleer faaliyetinin asıl amacının, nükleer silah üretimine yönelik olduğu kanısı hâkim...
Gerçekten Ahmedinecad yönetiminin hedefi bu ise, bir miktar uranyumun belirli oranda zenginleştirilmesi için dışarıya nakledilmesinin bu olasılığı ne kadar önleyeceği de sorulabilir. Belki şimdilik krizi bir nebze yatıştırır, belki askeri amaçlı nükleer faaliyetin hızını bir miktar keser, o kadar...

‘Yeni düzen’ anlayışı
İran’ın nükleer programı, Tahran ile uluslararası camia arasında gerginlik yaratıyor; ama öte yandan, İran’ın bölgesel bir güç olarak giderek kendisini kanıtlamasını da sağlıyor.
Aslında İran’daki rejimin amacı, kendi ideolojik doğrultusunda, bölgesel, hatta küresel bir güç olarak nüfuzunu hissettirmektir.
Ahmedinecad’ın çeşitli konuşmaları -bu arada son olarak NTV’ye demeci- İran’ın “yeni bir dünya düzeni” kurmak istediğini gösteriyor. Ahmedinecad’ın deyişiyle, dünya değişiyor, eski sistemler (Batı kapitalizmi dahil) çöküyor, eski kurumlar (BM gibi) sarsılıyor. Ahlaka, adalete, eşitliğe dayalı yeni bir düzen kurmak zamanı geldi...
Anlaşılan, Tahran yönetimi, böyle bir misyon peşinde. Bu amaçla gücünü ve etkinliğini artırmaya çalışıyor...