İran yetkililerinin Türk dış politikasını eleştirmeleri, yeni bir olay değil. Ama son günlerde Tahran’dan Türkiye’ye karşı peş peşe yükselen çatlak sesler, eleştirilerin ötesinde, ağır suçlama, hatta tehdit boyutlarını aldı. Hem de Başbakan Erdoğan’ın İran’a yaptığı ve başarılı diye nitelenen- resmi ziyaretinin hemen ardından...
Bu kampanyanın odağındaki konu, Suriye krizidir. Tahran “Suriye Halkının Dostları” konferansının İstanbul’da yapılmasına çok bozuldu anlaşılan... Güdümlü İran gazetelerinin bu vesile ile yazdıklarının yanı sıra, İranlı yetkililer ağır ifadelerle Türkiye’yi hedef aldılar.
İran Meclisi Başkanı Ali Laricani, İstanbul’un ev sahipliği yaptığı ülkeler grubunu “Suriye’nin Düşmanları” diye nitelendirdi ve Türkiye’nin de bu girişimi ile İsrail’e hizmet ettiğini ileri sürdü.
Daha vahimi, İran’ın Birleşmiş Milletler’deki Büyükelçisi Beşar Caferi, Türk hükümetinin Esad’a karşı izlediği politikanın “bu ülke tarafından bir savaş ilanı olduğunu” iddia etti...
İranlıların Türkiye’ye karşı kampanyada işledikleri diğer konu, nükleer kriz ile ilgili. Bu sorunun ele alınacağı uluslararası toplantının 13 Nisan’da İstanbul’da yapılmasının beklendiği bir anda, İranlılar İstanbul’u dışlayıp Bağdat, Şam, hatta Çin gibi yerleri önermeye başladılar. İran Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı İstanbul’un söz konusu olamayacağı yönünde kesin bir ifade kullandı...
Güven krizi
Başbakan’ın İran ziyaretinde bu konunun bir sonuca bağlandığı sanılmıştı. İranlılar, böyle bir konferans fikri henüz tartışılırken, bunun İstanbul’da yapılmasını istediklerini beyan etmişlerdi.
Şimdi ne oldu da fikir değiştirdiler? Veya gerçekten fikir değiştirdiler mi? Bu, Türkiye’nin Suriye ve diğer hassas konulardaki politikalarına bir tepki mi ya da bir taktik mi?
Herhalde İran’ın, Türkiye’nin İran’ın nükleer faaliyeti ile ilgili tutumuna karşı söyleyecek lafı olmamalı. Başbakan Erdoğan İran’ın nükleer çalışmalarını sırf barışçı amaçlarla yürüttüğüne inandığını her vesile ile ifade eden ve onu uluslararası platformlarda da haklı göstermeye çalışan az sayıdaki liderlerden biri... Tahran ziyaretinde de bunu bir kez daha tekrarladı.
Dolayısıyla nükleer konferansın İstanbul’da yapılmasına karşı Tahran’dan yükselen sesleri bu soruna bağlamak mümkün değil. Eğer bu itiraz kesinleşirse, demek ki İran’da Türkiye konusunda ciddi bir güvensizlik var...
Bu güvensizliğin esas nedeni Türk Hükümeti’nin “NATO füze kalkanı”nın kendi topraklarında kurulmasını kabul etmesi de olamaz. Erdoğan ve Davutoğlu, defalarca bu sistemin İran’a karşı hiçbir şekilde kullanılmayacağına dair çok net taahhütte bulundular. Ama görülen odur ki, İran liderleri bu sözlere de güvenmiyor...
Belki de Türk hükümetinin tam bu sırada, İran’a karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar çerçevesinde, İran’dan petrol alımını yüzde 20 oranında azaltma kararını alması, Tahran’daki kuşku ve rahatsızlığı arttırmıştır. Bu da, İranlıları Türkiye’ye karşı saldırgan ifadeler kullanmaya iten nedenlerden biri daha olsa gerek...
Farklı stratejiler
Ama açıkçası güvensizliği ve Türkiye’ye karşı tepkileri körükleyen esas konu, Suriye ile ilgili politikadır. Bunun temelindeki faktör de İran’ın Esad’a sonuna kadar arka çıkmaya kararlı olması, Türkiye’nin ise “Esad’sız bir çözüm”den yana bir tavır almasıdır. Bu, artık açıkça Ankara ile Tahran’ı karşı karşıya getiriyor.
Ama bu bazı İranlı yetkililerin Türkiye’ye saldırmaları için bir sebep midir? Davutoğlu, bu suçlamaları yanıtlarken, bunun İran’daki seçim öncesi iç politika çekişmelerinden kaynaklanabileceğini söyledi. İran Dışişleri Bakanı Salihi de bu söylenenlerin “resmi politika”yı yansıtmadığını belirtti.
Öyle de olsa, iki ülke arasındaki mesafenin, farklı stratejileri nedeniyle, temel konularda açılmakta olduğu da bir gerçek...