"TÜRKİYE bizim dünyamıza, yani Avrupa'ya aittir. Bu nedenle ailemize dahil olmalıdır... İspanya Türkiye'yi, AB üyeliğini gerçekleştirme çabasında yalnız bırakmayacaktır"...
Bu sözleri söyleyen yetkili, İspanya'nın AB işlerini uzun yıllardan beri yöneten ve Türkiye ile AB arasındaki müzakereleri yakından izleyen Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ramon de Miguel'dir.
İspanya - AB ilişkilerinin yürütüldüğü Palacio de la Trinidad adlı eski bir köşkte, "devlet sekreteri" sıfatını taşıyan deneyimli İspanyol diplomatı ile uzun söyleşimizde, Madrid'in Türkiye'nin adaylığına ilişkin görüşlerini öğrenmeye çalıştık.
Önce Hıristiyan Demokrat Partilerin "kültür ve medeniyet farklılığı" gerekçesi ile Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na alınamayacağı yönündeki kararını tartıştık. Ramon de Miguel'in bu konudaki görüşü gayet net:
- "Hıristiyan Demokrat Partiler bu konuda AB'nin politikasını belirleyemezler. İfade ettikleri görüş, onların düşüncesidir. Hükümetleri bağlamaz"...
Bu Partilerin Brüksel'deki toplantısında İspanya'nın tutucu Halkçı Parti'nin lideri Jose Maria Alnar da vardı. Alnar aynı zamanda bugün İspanya'nın Başbakanı. Brüksel'de sergilenen tavır Madrid'in resmi politikasına ne ölçüde yansıyacak?
Devlet sekreteri De Miguel'e göre, Alnar gerçekte Brüksel'deki toplantıdan sonra Türkiye'nin "Avrupa medeniyet projesi"ne dahil edilmeyeceğini söyleyen eski Belçika Başbakanı Martens'in açıklamasına katılmıyor. İspanya Dışişleri Bakanı Matutes'in Holanda'da AB'nin son toplantısında söylediklerini esas almalı. Matutes, AB'nin kesinlikle bir Hıristiyan Klübü olmadığını ve Türkiye'nin adaylık başvurusunun objektif kıstaslara göre değerlendirilmesi gerektiğini açıkça söylemiş bulunuyor...
* * *
RAMON de Miguel'in ifadesince, İspanya AB camiasında, üstelik bir Akdeniz ülkesi olarak da, Türkiye'nin durumunu ve tam üyelik için şu sırada verdiği savaşı en iyi açıklayacak AB üyelerinden biri.
- "İnanın ki İspanya, Türkiye'nin üyelik başvurusunu ve Avrupa ile bütünleşme çabalarını ciddiye alıyor. İspanya'nın bunun gerçekleşmesinde çıkarı vardır"...
De Miguel, Türkiye'nin AB üyeliğini bir hedef olarak (ve de ilke olarak) desteklediğini, bunun "iyi bir amaç" olduğunu, Türkiye'nin böyle bir üyeliğe "hakkı" olduğunu, çeşitli sözlerle vurguladıktan sonra, bazı rezervlerini ve uyarılarını da dile getirmekten geri kalmıyor.
En önemli rezervi, Türkiye'nin "AB standardlarına uyması konusunda. Bunu da açıkça söylüyor: "Türkiye'nin AB'ye girme hakkı olduğu doğru ama mesele sadece buna hakkı olup olmadığı değildir. Mesele, Türkiye'nin AB kurallarına ve standardlarına uyup uymadığıdır. Bugün için Türkiye, AB kriterlerinin gerisindedir."
Bu noktada Ramon de Miguel, Ankara'nın duyarlılığını bildiği için, şöyle devam ediyor: "Bunu duygusal bir sorun haline getirmeyin. Bugünkü engeller, belirlenen standardlara uyduğunuz zaman kalkacaktır. İspanya, Türkiye'nin bu kıstaslara göre kendisine bir çekidüzen vermesini arzuluyor. Bu Türkiye'ye, Avrupa sistemine ayak uydurması imkanını verecek"...
* * *
AÇIKÇASI, De Miguel'in sözleri, birçok Avrupalı dostumuzdan sık sık duyduklarımızı tekrarlıyor. Yani AB, Türkiye'yi olası bir üye olarak görüyor, ama önce Türkiye'nin Avrupa standardlarına göre demokrasisini, insan hakları uygulamalarını, siyasal düzenini ve de ekonomik durumunu düzeltmesi gerek.
İspanya, Türkiye'ye sempati duyan ve önem veren bir ülke olarak, Ankara'ya destek sağlıyor. Nitekim İspanya, AB'de dönem başkanı iken, Gümrük Birliği'nin gerçekleşmesinde çok aktif bir rol oynamıştı. Bugün de, tam üyelik konusunda, Türk diplomasisine yardımcı olmak istiyor. Ama, devlet sekreteri De Miguel, bunun belirli şartlar yerine getirilmeden sonuç veremeyeceğini de açıkça söylüyor. Tabii başta gelen şart, demokrasi stardadlarının, AB kriterlerine göre, yükseltilmesidir.
Belki de İspanyol dostlarımızın bu bağlamda unuttukları bir nokta var: İspanya (ve de komşusu Portekiz) Avrupa Topluluğu'na girdiğinde, siyasal ve ekonomik standardları o kadar mükemmel değildi. İspanya (Portekiz de) diktatörlükten demokrasiye geçiş döneminde idi. Bu alanda birtakım yetersizlikleri vardı. Nitekim İspanya bu süreç içinde bir darbe tehlikesini ve korkusunu da yaşamıştı.
Ama bugün İspanya gerçekten AB standardlarına uygun bir demokratik rejime ve bu standardlara süratle yaklaşan bir ekonomik düzeye sahip. Bunda, kuşkusuz AB üyeleğinin bu süreç içinde gerçekleşmiş olmasının payı büyük.
İspanya bugün ulaştığı siyasal ve ekonomik standardlarla övünüyor, gurur duyuyor. Bunda da çok haklıdır.
Şansı, herhalde Avrupa camiasına girmek için mücadele ettiği dönemde, şimdiki ortaklarının kendisini "Avrupalı" sayması ve ona bu kıstasa göre yardımcı olmasıdır.
Keşke Avrupalı dostlar bugün Türkiye'ye karşı da benzer bir anlayışla hareket etseler...