İnsan kaybı ve maddi zarar açısından büyük acılara sebep olan doğal afetler zaman zaman bozuk olan uluslararası ilişkilerin düzelmesine de yol açıyor. Bunun hepimizin belleğinde kalan en canlı örneklerinden biri, 1999 Marmara depreminden sonra Atina’nın yardım jesti üzerine Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan gelişmelerdir.
Şu sırada “felaket diplomasisi”nin yeni bir örneği ile karşı karşıyayız.
İsrail’de 42 kişinin yanarak ölümüne ve bir milyar dolar maddi zarara neden olan büyük orman yangını, Türkiye’nin hemen yardıma koşması üzerine, iki ülke arasındaki buzları eritebilecek bir “diplomatik fırsat” yarattı.
Gerek Başbakan Erdoğan’ın, gerekse İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, bu fırsatı, hızla ve eşzamanlı olarak yakalaması, yeni bir diplomatik sürecin başlamasını sağladı.
Hafta sonunda Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile İsrail temsilcisi Yasef Ciechanover arasında yapılan görüşmeler, “Mavi Marmara” krizine son verilebileceği ve ilişkilerin normalleşmesi için ilk adımların atılabileceği umudunu yarattı.
Edindiğimiz bilgilere göre, Cenevre’deki görüşmelerde bir prensip mutabakatı sağlanmış ve bir belge taslağı hazırlanmıştır. Bu belgenin önümüzdeki hafta bir “ortak deklarasyon” şeklinde açıklanması olasılığı bir hayli yüksek.
İlk adım
Türk İsrail ilişkilerine son zamanların en ağır darbesini vuran “Mavi Marmara” olayının tahribatını ortadan kaldırmak için iki tarafın da güçlü bir istek göstermesi önemli bir gelişme.
Cenevre’de ilk etapta ilkeler üzerinde mutabakat sağlanması da önemli bir adım. Türkiye krizin başından beri “özür ve tazminat” talebinin karşılanmasını şart koymuştur. Anlaşılan İsrail şimdi bu şartı, prensip olarak, kabul ediyor. Cenevre’deki toplantılarda ilerleme kaydedilmiş olması İsrail’in bu konuda daha esnek davranması ile mümkün oldu.
Ancak, bu prensip mutabakatı çerçevesinde, “özür”ün ne şekilde ifade edileceği, “tazminat”ın da nasıl ödeneceği büyük önem taşıyor. Herhalde Cenevre’de bu konuda iki tarafı da tatmin edecek bir formül bulunmuştur.
Ancak iş bitmiş değil. Henüz bu aşamanın başındayız. Şimdi görüşmecilerin kendi başkentlerine getirdiği taslak (ve görüşmelerin detaylı raporu), uzmanlarca incelenip kendi başbakanlarının onayına sunulacak.
Bu bağlamda Netanyahu’nun durumu oldukça zor. “Bibi”nin koalisyon ortaklarını ve özellikle Dışişleri Bakanı Lieberman’ı ikna etmesi gerekecek. İsrail kamuoyunun önemli bir kısmı da “özür ve tazminat” fikrine karşı.
Türkiye’de kamuoyu özür için nasıl bir ifade kullanılacağını ve tazminatın nasıl ödeneceğini büyük bir hassasiyetle izleyecek. Bu arada bir kesim de (dün İHH’nın açıkladığı gibi) özür ve tazminatı yeterli görmüyor ve örneğin Gazze ablukasının sona erdirilmesi şartının da taleplere eklenmesini istiyor.
Zor dönem
Kuşkusuz Mavi Marmara krizini geride bırakacak bir anlaşmaya varılması, ilişkilerin “normalleşmesi” yolunu açacaktır. Bu arada Türkiye İsrail’e yeni büyükelçisini gönderecek, daha sonra iki ülke arasında temaslar başlayacaktır.
Ancak Türk-İsrail ilişkilerinin eski siyasi ve stratejik boyutlarını tekrar kazanması daha uzun zaman mümkün olmayabilir. Çünkü iki tarafta da bugünkü hükümetlerin izlediği politikalar, -başta Gazze sorunu olmak üzere- birçok konuda, birbirine ters düşüyor.
İki taraf şimdi barışabilir, ama ilişkilerin yeniden canlanması için, bu politikalar arasında daha ince bir ayarın yapılması ve retorikte de daha farklı bir üslubun kullanılması gerecek.