Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İran nükleer krizine bir çözüm arayan P5+1 grubunun ve İran’ın temsilcileri için, İstanbul’da toplanmalarının özel bir anlamı yok. Geçen ay toplananların yaptıkları “bürokratik” Cenevre’ye göre, “egzotik” İstanbul’da bir araya gelmenin belki de en cazip tarafı, Çırağan Sarayı’nın penceresinden baktıkça iç açıcı bir Boğaz manzarasıyla karşılaşmalarıdır...
Tabii Türkiye için İstanbul’un öylesine önemli bir toplantıya ev sahipliği yapmasının farklı bir anlamı ve önemi var. Şu anda dünyanın gözü, bu konferans vesilesiyle İstanbul’da.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçenlerde köşe yazarlarıyla yaptığı bir toplantıda, İstanbul’u uluslararası diplomasinin yeni bir merkezi haline getirmeyi amaçladığından söz etmişti.
Dün İstanbul’da görüştüğümüz Paris merkezli “Stratejik Araştırmalar Vakfı”ndan İran uzmanı Dr. Bruno Tertrais, bu toplantının İstanbul’da yapılması bağlamında, şöyle bir ifade kullandı: “Bunun sembolik bir anlamı var. Bu İstanbul’u yeni bir Cenevre yapıyor. Türkiye için bir başarı bu.”

Görüşme için görüşme
Peki, İran’la ilgili bu İstanbul Konferansı diplomasi kayıtlarına nasıl geçecek?
P5+1 grubu açıkçası ihtiyatlı. İran ise “İstanbul son şans” diyor...
Dr. Bruno Tertrais’e göre, durum pek öyle değil. Belki de İranlılar blöf yapıyorlar. Ama kuşkusuz her şey, İstanbul toplantısında meselenin özüne ne kadar inileceğine bağlı. Zira Dr. Tertrais’in deyişiyle, şu ana kadar “sırf görüşme için görüşme” yapıldı. Yani “esas müzakere aşaması”na girilmedi. Eğer İstanbul’da bunun zemini oluşturulursa, bu önemli bir başarı sayılacaktır...
Anlaşmazlığın temelinde yatan neden, İran’ın nükleer programını kendi hedeflediği şekilde yürütmeye çalışması ve bu arada nükleer silah yapımı için kullanılan uranyumu zenginleştirme işlemini ilerletmesidir. Uluslararası topluluk İran’ın daha önce BM’de alınan kararlara uymasını ve bu faaliyetini durdurmasını istiyor. Şimdiye kadar yapılan temas ve görüşmelerde, meselenin çok girift olan teknik detayları tartışıldı, hatta pazarlıklar da yapıldı, ama bir sonuç alınamadı.
Geçen mayısta Türkiye Brezilya’nın girişimi sonucu yayınlanan Tahran Deklarasyonu, İran’ın elindeki bir kısım uranyumu ile ilgili bir takas öngörüyordu. Ancak, ABD başta olmak üzere P5+1 grubu bu mutabakatı yetersiz buldu. Güvenlik Konseyi İran’a karşı yeni yaptırımların uygulanmasına karar verdi. Bu bir nevi Tahran Mutabakatı‘nın gündemden düşürülmesi anlamına geliyordu...

Masada ne var?
Şimdi bu anlaşma ölü mü, geçerli mi sayılıyor? Dr. Tertrais’e göre, ölü değil; yani masadan “atılmış” sayılmaz. Belki de bundan sonraki müzakerelerin devamı için bir işe yarayabilir.
Aslında Türk görüşü de bu yönde. Davutoğlu Tahran mutabakatını yeniden canlandırmak için fırsat arıyor. Gerçi Türkiye, İstanbul’daki toplantıda yer almıyor. Ama Türk diplomasisi gene bir şeyler yapabilmek umuduyla perde arkasında duruyor.
Her halükârda İstanbul toplantısı, bundan sonra İran nükleer krizinin ne yönde gelişeceğini gösterecek. Diplomatik süreç kesilip yeni yaptırımlara -veya daha sert opsiyonlara- mı başvurulacak, yoksa görüşmelere devam mı denecek?
Bu ikinci şık daha muhtemel görünüyor. Görüşmeler sırf görüşmüş olmak için yapılsa bile...