Pazar günü İstanbulda Kadınlar Günü vesilesiyle yapılan gösteriye karşı polisin şiddetle müdahale etmesi, her nedense Türkiyede başta pek ilgi yaratmadı. Pazartesi günkü gazetelerin çoğunda olay iç sayfalarda bir resim altı veya kısa bir haberle geçiştiriliyordu. Hükümet olay karşısında suskundu. Muhalefet partileri de...Olayın ciddiyeti, ancak pazartesi günü Ankarayı ziyaret etmekte olan AB troykasının ve ayrıca Brükselde AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu yetkililerinin gösterdiği tepki ile anlaşılabildi!Bunun üzerine Başbakan, Dışişleri Bakanı ve diğer bazı bakanlar, aslında anında kınamaları gereken olay ile ilgili demeçler verdiler. Gazeteler ise ancak salı günkü sayılarında olayı -o da daha çok ABden gelen tepkileri öne çıkararak- baş sayfalarına taşıdılar. Oysa aynı gün (yani dün) Avrupa gazeteleri İstanbuldaki bu rezalete resim, haber ve yorumlar ile geniş yer verdiler bile... (Ne yazık ki bu yorumların çoğu, olayın Türkiyenin AB standartlarından hâlâ çok uzak olduğunu belirtiyor)...* * *BU olayın troykanın Ankarada görüşmelere başladığı, yani ABnin dikkatlerinin Türkiyeye çevrildiği bir sırada meydana gelmesi, ayrıca bir talihsizlik. Gerçekten bu olay Türkiyenin imajına en kritik bir dönemde, kara bir leke sürmüş ve Türkiyenin AB üyeliğine karşı olanlara yeni bir malzeme sağlamıştır.Evet, Türkiyede polisin izinsiz bir gösteriyi dağıtmak için aşırı güç kullanmasını, eylemcileri (kadın da olsalar) coplamasını olağan sayanlar olabilir. Ama Türkiyenin ulaşmaya çalıştığı çağdaş uygarlık anlayışında bu tür bir zihniyetin yeri olamaz.Türkiyenin bu standartlara kendi isteği ve çabaları ile erişmesi ve eski uygulamaları terk etmesi gerekir.Nitekim politikacılar, nutuklarında "reformların başkaları istediği için değil, Türk ulusunun buna layık olduğu için yapılması gerektiğini" hep savunmuyorlar mı?* * *DÜN gazetemizi ziyaret eden AB Komisyonundaki 12 genç stajyer ile bu konuyu tartışırken, aralarından biri çok düşündürücü bir görüş ortaya attı: "Türk toplumunun çoğunluğu ABye üye olmak istiyor. Bunun için birtakım reformları gerçekleştirmesi gerek. Birçok reformlar, ABnin baskısıyla kabul edildi. Şimdi de uygulamada aksamalar oluyor ve AB buna tepki gösteriyor. Peki, Türk toplumunun kendi dinamikleri, bu değişiklikleri hayata geçirmeye yetmiyor mu?"Türkiyenin son dönemde birçok reformları "AB faktörü" sayesinde kabul ettiği bir gerçek. Belki AB olmasaydı, bugün hâlâ yasal değişikliklerin bir kısmı Meclisten geçmiş olmayacaktı.Şimdi uygulama aşamasında da "AB faktörü" belirleyici oluyor. Yani AB tepki gösterince veya dürtünce, son olayda olduğu gibi, konunun üzerine gidiliyor.Bu bakımdan Türkiyenin AB vizyonunu ve de ivmesini kaybetmemesi -amaçladığı transformasyonun gerçekleşmesi açısından- büyük önem taşıyor... skohen@milliyet.com.tr OLAYIN vahametini anlamak için, ABnin tepkisini beklemek mi gerekirdi?