Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs konusunda önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir çözüme ulaşılamadığı takdirde KKTC ve Türkiye dahil, tüm ilgili taraflar için doğabilecek olumsuzluklar üzerinde pek çok "felaket senaryoları" üretildi. Bunlar gerçekten kaygı verici ve düşündürücü olasılıklar...
Umarız halen sürmekte olan Denktaş - Klerides görüşmeleri en yakın zamanda bir uzlaşmaya doğru gider ve gerçekten herkesin zararına olabilecek kötü senaryoları saf dışı eder.
Biz bu kez konuya farklı yaklaşarak olası bir anlaşmanın getireceği olumlu sonuçlara değinmek, yani "iyi bir senaryo" üzerinde durmak istiyoruz.
Aslında böyle bir "mutlu senaryo", iki taraf için de, birbirine karşılıklı anlayış ve fedakarlıkla uzlaşmak konusunda "özendirici" bir etken olmalıdır...
* * *
İyi veya mutlu senaryo
(tarafların çok şey "kaybedeceği" kötü senaryonun aksine) Türklerin ve Rumların, ayrıca Türkiye'nin ve Yunanistan'ın ve de bu işe artık iyice giren AB'nin "kazançlı" çıkmasını sağlayacaktır. Buna diplomaside İngilizce "win - win" senaryosu deniyor.
Geçenlerde Brüksel'deki bir konferansta kapsamlı bir sunuş yapan KKTC Başkanlık Müsteşarı Ergün Olgun, Kıbrıs sorununun çözümünün tüm taraflar için sağlayacağı kazanımları ("win - win" durumunu) çok güzel anlattı.
Rumların kazancı güvenlik, istikrar ve ekonomi alanında olacak. Rum halkı, Türk komşuları ve Türkiye ile güvenlik ve huzur içinde yaşayabilecek. Rumların şikayet ettiği toprak, mal - mülk, kayıp insanlar gibi sorunlar artık geride kalacak. Ada bir bütün olarak AB'ye girebilecek ve bölgede daha etkin bir rol oynayabilecek...
Türkler ise, eşit bir statü ile, Rumlarla ortaklık kurabilecek, adanın kaynaklarından, potansiyelinden tam yararlanabilecek, yaşam standartlarını yükseltebilecek...
Böyle bir "mutlu senaryo"da, Türkiye ve Yunanistan da daha sıkı bir işbirliği içinde olabilecek, AB ise bu çözüm sayesinde genişleme politikasını rahatlıkla yürütebilecek...
Kısacası, bütün bu avantajlar ve kazanımlar dikkate alındığında, tarafların bir an önce uzlaşıp yıllardan beri sürüp giden bu sorunu halletmelerinde (vaktiyle İsmet İnönü'nün kullandığı ünlü terimi ile) "sayılmayacak kadar büyük faydalar vardır"...
* * *
NE yazık ki
- haziran sonu gibi tarihlerle kullanılan zaman baskısına rağmen - bu yüzden gözle görülür bir ilerleme hala yok... Lefkoşa'daki "yüz yüze görüşmeler", dönüp dolaşıp aynı temel anlaşmazlıklara takılıyor ve kilitleniyor.
Son toplantılarda ele alınan "güvenlik" konusunda da ortaya çıkan görüş ayrılıklarını gidermek mümkün olmadı. Tabii masaya getirilen her spesifik konuda, ister istemez, "temel pozisyon" görüşmelere hakim oluyor.
Bu temel pozisyon da, Türk tarafı için "eşit statü" ve "egemenlik" hakkıdır. Denktaş'ın "ortaklık devleti" önerisinin dayandığı ana fikir (veya felsefe) budur.
Rum tarafı bunu, Kıbrıs'ın bütünlüğüne, yani üniter devlet anlayışına aykırı sayıyor. İki kesime, federal bir yapı içinde geniş özerklik vermeye razı oluyor; ama merkezi sistemin korunması koşulu ile...
Peki, bu iki farklı anlayış ve pozisyon arasında bir orta yol bulunamaz mı?
Son günlerde BM, ABD, İngiltere dahil, uluslararası diplomasi mekanizmaları böyle bir orta yol bulunması için yoğun biçimde devreye girdi.
Deneyimli İngiliz diplomatı Lord David Hannay bunlardan biri. Ama Hannay'ın CNN Türk'te, Mehmet Ali Birand'a verdiği özel demeçte, söylediği fevkalade ilginç bir söz dahi, Rumları ayağa kaldırdı.
Lord Hannay, kuzeyde Türk devleti ile güneyde Rum devletinden oluşan merkezi bir devletten söz etti. Bunun yeni bir devlet olacağını, eskisinden farklı bir yapıya sahip olacağını, hatta yeni bir adla da anılabileceğini belirtti...
Bu kadarı dahi, Rum yönetimini ve basınını, İngiltere özel temsilcisine karşı sert bir kampanya açmaya yetti.
Eskisinden "farklı devlet" lafına bozulan Klerides yönetimi, belli ki, eski düzeni biraz "yamalayarak" sürdürmek istiyor...
Bu gidişle, yukarıda sözünü ettiğimiz senaryolardan hangisinin sonunda ağırlık kazanacağını kestiremiyoruz doğrusu...