Başbakan R. T. Erdoğan, Washington ziyareti sırasında açık konuştu: Ermenistan’la normalizasyon süreci ile Yukarı Karabağ sorunu arasında bir “ilinti olduğunu” alenen beyan etti.
Erdoğan, Obama ile görüşmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında Ermeni kökenli Amerikan gazetecilerin sorularını yanıtlarken, İsviçre’de imzalanan protokollerde bir ön şart bulunmadığını, ancak bu protokollerin parlamento tarafından onaylanması gerektiğini hatırlattı. Başbakan, Türk hükümetinin bu prosedüre göre protokolleri Meclis’e sunduğunu söyledikten sonra, “Parlamento bunları hangi şartlarla kabul eder, bunu biz belirleyemeyiz” şeklinde konuştu ve bu arada 1 Mart tezkeresine bir gönderme yaptı...
Aslında Türkiye ile Ermenistan arasında geçen ekimde imzalanan iki protokolde Yukarı Karabağ sorununa değinilmiyor. Yani iki ülke arasında ilişkilerin normalleştirilmesi ve Türkiye’nin Ermenistan’la sınırlarını açmasıyla ilgili mutabakatın hayata geçirilmesi, bu sorunun çözümü şartına bağlanmıyor.
Ancak bunun gerçekleşmesi için, İsviçre’de imzalanan metinlerin iki ülkenin parlamentoları tarafından onaylanması zorunlu kılınıyor.
Türkiye’de Meclis, Yukarı Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan’ı da tatmin edecek bir ilerleme olmadan, bu protokolleri onaylamaya istekli değil. Muhalefet zaten bu protokollere karşı. AKP içinde de bu konuda büyük hassasiyet var. Başbakan Erdoğan veya hükümet de bunu zorlamak niyetinde değil. Kaldı ki, hükümet Ermenistan’ın çok arzuladığı normalizasyona karşılık, “Karabağ kartı”nı bir baskı aracı olarak kullanıyor.
Diplomatik manevra
Nitekim Erdoğan Washington’da Obama ile birlikte yaptığı açıklamada, ABD, Rusya ve Fransa’dan oluşan Minsk Grubu’nun Karabağ sorununun çözümü çabalarını hızlandırması çağrısında bulundu. Bunu da, Obama’nın Türkiye’nin en kısa zamanda protokolleri onaylaması çağrısına karşılık söyledi.
Ankara’nın pozisyonu, Karabağ konusunda tatmin edici bir sonuç görmeden, harekete geçmemektir. Pratikte bunun anlamı, protokollerde yer almayan Karabağ ile ilgili bağlantının kurulmuş olduğudur. Ön şart olarak nitelendirilmese de, Başbakan’ın Washington’daki açık ifadeleri bunu doğruluyor.
Dolayısıyla, Türk diplomasisinin İsviçre’de protokollerin hazırlanmasında, manevra kabiliyetini ustaca kullandığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Evet, imzalanan metinlerde Karabağ ile ilgili bir ön şart yok; ama protokollerin parlamentolarca onaylanması koşulu, bu bağlantıyı kuruyor. Kimse de, demokratik bir ülkede parlamentonun bir anlaşma konusundaki (olumlu veya olumsuz) tutumuna itiraz edemez...
Psikolojik avantaj
Türkiye Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmek için bu protokolleri imzalamakla, bütün dünyada puan topladı. Gerçekten her taraftan övgüler yağdı. Ancak şimdi -Obama’nın da dediği gibi- herkes Türkiye’nin bir an önce protokollerin gereğini yerine getirmesini, sınırları açmasını bekliyor.
Şimdiye kadar köşeye sıkışan Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Türkiye bu adımı atmazsa ve Karabağ ön şartı üzerinde ısrar ederse, anlaşmayı iptal etmek tehdidinde bulunuyor.
Türkiye önümüzdeki haftalarda bu yönde dış baskılar altına girebilir. Ne var ki Ankara’nın “Karabağ bağlantısı” ile ilgili bizzat üstlendiği angajman dolayısıyla tutum değiştirmemesi olanaksız.
Tek umut Minsk Grubu’ndan, Karabağ sorununun çözümünde, şu yakınlarda hayırlı bir haber gelmesidir. O zaman bağlantı kurulan iki alanda da işler yoluna girmiş olur.