Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


KEŞKE Türkiye, karşılaştığı ekonomik kriz nedeni ile, IMF'ye yeniden başvurmak zorunda kalmasaydı...
Keşke hükümet, ihtiyacı olan dış kredileri sağlamak için, yerine getirilmesi zor olan bazı şartları kapsayan belgeleri imzalamak durumuna düşmeseydi...
Keşke koalisyon ortakları özellikle Telekom konusunda aldıkları kararın IMF ve Dünya Bankası'nın tepkisine yol açabileceğini önceden hesaplayıp, yeni yardım diliminin askıya alınmasına neden olmasaydı...
Keşke Türkiye bu şekilde dünyaya (özellikle piyasalara) sözünü tam yerine getirmeyen bir ülke görünümünü vermeseydi...
Ve nihayet... Keşke hükümet, böyle bir olaydan ekonomisinin daha da sarsılmayacağından emin olarak, "biz haklıyız, boyun eğmeyeceğiz, hatta gerekirse bu anlaşmadan vazgeçeceğiz ve başka olanakları kullanarak yolumuza devam edeceğiz" diyebilecek durumda olsaydı...
* * *
TÜRKİYE'yi IMF ile 18. "stand - by" anlaşmasını imzalamaya sevk eden nedenleri hepimiz biliyoruz. Eğer ülke iyi yönetilmiş olsaydı, ekonomi son zamanlarda darboğaza girmeseydi, zaten yeni bir borç için uluslararası finans kuruluşlarına başvurmaya gerek kalmazdı.
Dolayısı ile, önce kabahatin yöneticilerde olduğunu, imzalamak zorunda kalınan anlaşmanın da borç isteyen bir müşteri ile bankası arasındaki ilişkiden pek farklı olmadığını kabul etmek gerek. Bu bağlamda girişilen taahhüdün "lafzı ve ruhu ile" yerine getirilmesinden başka çare yoktur.
Telekom olayında görüldüğü gibi eski siyasal alışkanlıkların ve bugünkü küreselleşme akımlarına ters düşen uygulamaların, IMF gibi uluslararası kuruluşlarda, onları besleyen - ABD gibi - varlıklı ülkelerde ve güven faktörünün ağır bastığı dünya piyasalarında kabul görmediği bir gerçek.
Başbakan Ecevit'in veya Başbakan Yardımcısı Bahçeli'nin "IMF'ye karşı girişilen yükümlülükler" konusundaki yorumu farklı olabilir; ama bütün bu çevreler (bu sadece IMF - Dünya Bankası'nı değil, aynı zamanda dünya finans piyasalarını da kapsıyor) Türkiye'nin taahhütlerini tam yerine getirmediği üzerinde ısrar ediyor. Bu ısrar da şimdilik yardım akışının durmasına ve dış piyasaların bekleme durumuna gelmesine yol açıyor...
* * *
YAZININ başında sıraladığımız "keşke"lerin sonuncusu üzerinde durmak lazım. Mesele şudur: Şimdi varılan noktada hükümet ne yapabilir? Kendi görüşünde ne kadar ısrar edebilir? Eğer bir uzlaşma yolu bulamazsa, Türkiye IMF ile ipleri koparmaya cesaret edebilir mi? Böyle bir şey olursa, Ankara'nın ekonomik felaketi önleyecek başka seçenekleri var mı?
Duygusallığa oldukça müsait olan bu konuya popülist bir yaklaşımla eğilmemeye bilhassa özen göstermek lazım. IMF ile uyuşmazlığa sırf "iç işlere müdahale", "egemenlik hakkı" gibi kavramlarla bakıp, bu kuruluşa ve arkasındaki güçlere meydan okumak, Donkişotluk olur.
Kaldı ki, iplerin tamamen kopması halinde, alternatifin ne olabileceğini de iyi düşünmeli. Gerçekten Türkiye'nin muhtaç olduğu dış desteği ivedilikle "başka kaynaklar"dan sağlaması mümkün mü? Böyle "kaynaklar" var mı?
Varsa ne ala. Ama yok, olmadığını herkes biliyor. O halde "teslimiyet" psikozuna kapılmadan, ama "meydan okuma" pozisyonu da almadan - ve bu arada "keşke"leri de bir yana bırakarak - gerçekçi bir çözüm için uzlaşmak şart...