Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC’ye hareket etmeden önce Kıbrıslı Türk gazetecilere yaptığı açıklamanın ardından adada söylediklerini Rum tarafı ister tehdit, ister ültimatom olarak görsün, Ankara’nın verdiği mesaj net ve kesin: Ya yıl sonuna kadar bir çözüm üzerinde anlaşma sağlanacak, ya da müzakere süreci sona erecek ve KKTC kendi ayrı varlığını sürdürecek...
Başbakan Lefkoşa’daki konuşmasında çözümün parametrelerini, şu sözleriyle ortaya koydu: “BM çerçevesinde çözüm, mevcut müzakere sürecinde, liderlerin mutabakatına uygun biçimde bulunacaktır. Bu çerçevede yeni ortaklık iki kesimli, iki toplumlu ve Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlanan şekliyle, siyasi eşitlik temelinde bir federasyon olacak; bu ortaklık tek uluslararası kimliğe sahip bir Federal Hükümet’in yanı sıra, eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk kurucu devleti ve bir Kıbrıs Rum kurucu devleti bulunacak...”
Başbakan’ın bu ifadesi, Türk diplomasisinin Kıbrıs’ta çözüm için “birleşme”ye hâlâ bir şans tanıdığını gösteriyor ki bu, şu an için önemli bir duruştur. Ancak bu “birleşme”nin, Türk tarafının ısrar ettiği parametreler çerçevesinde gerçekleşmesi de şart koşulmaktadır.
* * *
Aslında müzakere sürecinin ilk aşamalarında bu siyasi yapı çok tartışıldı ve belirli bir ilerleme de kaydedildi.
Kıbrıs meselesinde çoğu kez genel ilkeler ve kıstaslar üzerinde mutabakat sağlanır gibi görünüyor; ama detaya inilince “şeytan” ortaya çıkıyor ve temeldeki tutumların birbirine uymadığı anlaşılıyor...
Nitekim, müzakere sürecinde sorunun diğer boyutları ele alındıkça bu temel ayrılıklar kendilerini belli etmiştir.
Şimdi Başbakan’ın verdiği mesaj, ekim ayına kadar yapılması beklenen 19 toplantıda, açıkladığı siyasal yapı temelinde bir anlaşmanın sağlanması veya daha açık bir deyişle, Rum tarafının bu parametreleri kabul etmesidir.
Bu konuda mutabakat sağlanırsa, meselenin diğer boyutları (toprak, emlak, garantiler, Türk askeri varlığı, Türkiye’den göç edenlerin durumu) nasıl halledilecek?
Bu ayın başlarında BM Genel Sekreteri ile Cenevre’de yapılan toplantıda KKTC Lideri Eroğlu toprak konusunda yeni öneriler sunmuş, harita üzerindeki detaylı çalışmalara adadaki müzakerelerde devam edileceğini açıklamıştı.
Buna karşılık Başbakan Erdoğan, Kıbrıslı Türk gazetecilere Güzelyurt, Maraş ve Karpaz bölgesinde herhangi bir toprak tavizinin verilmeyeceğini açıkça söyledi...
* * *
Başbakan’ın bu söyledikleri, ayrıca AB bağlamındaki sözleri aslında meselenin özü olan “Federal çözüm” ile ilgili duruşu gölgeledi ve ikinci plana itti. Şimdi Rum tarafı -ve BM çevreleri- “Türk tarafının tutumu bu ise, toprak konusunda ne konuşulacak” sorusunu soruyor ve Başbakan’ın bu konudaki beyanının müzakerelere nasıl yansıyacağını merak ediyor.
AB ile ilgili Başbakan’ın söyledikleri de, tartışma konusu. Ankara, gelecek yıl Kıbrıs Rum yönetiminin AB başkanlığını devralmasından sonra, “AB ile tüm ilişkilerini donduracağını” söyledi. Aslında 6 aylık başkanlık sırasında, AB’nin diğer organları (Komisyon, Parlamento, vs) ile normal ilişkiler sürer. Yani Türkiye, Rum başkanlığı muhatap kabul etmez, hatta hiçbir yeni fasıl görüşmez (zaten bir yıldır görüşemiyor); ama bu AB ile ilişkilerini topyekûn askıya almasını gerektirmez. Başbakan’ın ifadesindeki “tüm ilişkiler”den farklı bir tutum kastedildiğini de sanmıyoruz.
Özetle, Başbakanın KKTC ziyareti, Ankara’nın Kıbrıs’la ilgili yeni bir atağına vesile oldu. Kullanılan retorik ve üslup bir yana, bu Türkiye’nin Kıbrıs işinde daha proaktif bir politika izleyeceğinin ve daha yönlendirici bir rol oynayacağının işaretini veriyor.