KKTC’de yarın 160 bin seçmen, Kıbrıs Türklerinin kaderini belirleyecek olan bir seçime gidiyor.
Bu seçimlerin önemli yanı, halkın iki güçlü adayın -yani Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Başbakan Derviş Eroğlu’nun- şahsında, birbirinden çok farklı iki vizyon arasında bir tercih yapmak durumunda olmasıdır.
Talat’ın vizyonu, eşit şartlarla, ama nispeten gevşek bir federal yapı içinde birleşik bir Kıbrıs kurmak... Böylece Kıbrıs Türklerinin AB ve dünyayla entegre olmasını sağlamak, yaşam standartlarını Güney’deki halkın düzeyine yükseltmek...
Eroğlu’nun vizyonu ise, öncelikle Kıbrıs Türklerinin egemenlik hakkını koruyan, konfederal bir devlet yapısı oluşturmak... Bu mümkün olmadığı takdirde, adanın taksimini resmileştirip KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlamak...
İki temel düşünce arasındaki derin farklılığın yanı sıra güdülen hedefe ulaşma yöntemi konusundaki tavır da birbirinden oldukça farklı: Talat, bir buçuk yıldır Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas ile müzakereleri, seçimler nedeniyle ara verilen noktadan itibaren sürdürmek niyetinde. Eroğlu ise, bu müzakereleri kendi görüşleri doğrultusunda, yeni esaslar üzerine oturtmayı düşünüyor.
“Devam” mı, “sil baştan” mı?
Böylece seçmen “devam” ile “sil baştan” gibi iki seçenek karşısında kalıyor...
İki adayın vizyonları ve politik duruşları ilk bakışta sandık başına gidecek vatandaşa biraz komplike görünebilir, ama çoğu seçmen için seçenekler ya “müzakerelere devam edip adanın birleşmesini” sağlamak, veya müzakerelerden sonuç alınmazsa, “KKTC’yi bağımsız bir devlet olarak tanıtmaktır.”
Daha açık bir ifadeyle, gönüllerinde ne pahasına olursa olsun “bağımsız bir Kıbrıs Türk devleti” yaşatanların tercihi, bu ikinci şıktır.
Seçim kampanyasında yapılan kamuoyu araştırmaları, bu duygu ve görüşü paylaşanların sayısının belki de aksini düşünenlerden daha çok olduğunu gösteriyor.
Oysa 5 yıl önceki seçimlerde durum bunun tersiydi. Halkın geniş bir kesiminin “birleşme” ve “AB ile bütünleşme” umutları güçlü idi. Mehmet Ali Talat’ı iktidara getiren de işte bu trend idi.
Halkın şimdiki eğiliminin ve tercihinin tam olarak ne olduğunu yarın akşam, sandıktan çıkacak sonuç daha net gösterecek. Ancak Eroğlu’nun Ulusal Birlik Partisi’nin yandaşları dışında, halkın önemli kesiminin son iki yılda düş kırıklığına uğradığı ve adeta “müzakere yorgunu” düştüğü de bir gerçek...
Tarihi sorumluluk
Aslında Mehmet Ali Talat, Ankara’nın aktif desteğiyle, çözüm arayışı çabalarını ve müzakereleri akılcı bir şekilde yürütmüştür.
Hristofyas ile olan kişisel dostluğunu da bir avantaj olarak kullanmıştır. Bu arada Talat, KKTC’nin varlığını siyasal ve diplomatik alanda pekiştiren adımlar atmıştır.
Buna rağmen, Eroğlu’nun seçim kampanyasında gördüğü destek, halkın önemli bir kesiminin, “müzakere bıkkınlığı” geçirdiğini ve “reaktif” davrandığını ortaya koyuyor.
Bu duyguyu anlamak mümkün. Ancak Kıbrıs Türkünün sandık başına giderken, vereceği oyun “kader belirleyici” bir nitelik taşıdığını bilmesinde yarar var. Yani seçmen, “devam” yerine “tamam” veya “sil baştan” sinyalini verecekse, bunun kendi geleceğini -lafta değil, pratikte- nasıl yönlendireceğini, ayrıca bunun “Anavatan Türkiye”‘yi de nasıl etkileyeceğini iyi hesaplaması lazım.
İşte Kıbrıs Türk seçmeni öylesine önemli bir sorumlulukla karşı karşıya...