Sami KOHEN
HER uluslararası uzlaşmadan sonra sorulan soru bu... Körfez krizinde de, dün Bağdat'ta imzalanan anlaşmadan hangi tarafın - yani Irak'ın mı, ABD'nin mi - kazançlı çıktığı, şimdi tartışma konusu.
Irak Başkan Yardımcısı Tarık Aziz, BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile mutabakat metnine imzasını atar atmaz, sonucu kendi ülkesi için bir zafer olarak niteledi.
ABD'nin sonuca nasıl bakacağı, bugün Annan'ın getireceği anlaşma metnini inceledikten sonra belli olacak. Eğer Başkan Clinton, anlaşmayı onaylarsa, herhalde o da, sonucu ABD'nin lehinde bir kazanç olarak gösterecektir.
Washington'dan böyle bir tepki gelmesi halinde, Kofi Annan'ın savaşı önlemek için "son, son şans" olarak görülen Bağdat misyonunun başarı ile sonuçlandığına kanaat getirilecektir. Bu takdirde "kim kazandı" sorusuna, önce Ganalı 59 yaşındaki diplomatın şahsında "Birleşmiş Milletler" ve hemen ardından, "barış" yanıtını vermek daha doğru olacaktır...
* * *
EVET; BM Genel Sekreteri'nin diplomatik hüneri sayesinde, şimdi Körfez'de savaş bulutları dağılmış görünüyor. Bunun gerçekten krizin son bulduğu anlamına gelip gelmediğini, bugün veya yarın ABD Yönetiminin Bağdat'ta gerçekleştirilen yazılı anlaşma karşısındaki tavrı belirleyecek.
Clinton'un bu anlaşmaya karşı çıkmayacağı umudu var. Kofi Annan gibi deneyimli bir diplomatın, ABD'nin kabul etmeyeceği bir çözüm şekline imzasını atması beklenemez. Kaldı ki, uluslararası topluluğun geniş kesimini tatmin eden ve rahatlatan böyle bir anlaşmaya ABD'nin karşı çıkması, herhalde çok zor - ve kendi açısından sakıncalı - olur...
Açıklandığı kadarı ile Bağdat mutabakatının, iki önemli kriteri içerdiği anlaşılıyor. Bunlardan biri, silah deneticilerinin (UNSCOM) saraylar gibi hassas bölgeleri şartsız ve engelsiz şekilde kontrol etmesi ve dolayısı ile, Irak'ın BM kararlarını harfiyen yerine getirmesidir. İkinci husus da, UNSCOM'un (Başkanı Richard Butler dahil) eski kadrosu ile, görevini herhangi bir zaman sınırlaması getirilmeden sürdürebilmesidir.
Bu açıdan bakıldığı takdirde, Saddam'ın krize neden olan bu konudaki eski direnişinden vazgeçtiği, bu kriterlere uymaya razı olduğu ve dolayısı ile geri adım attığı sonucu çıkarılabilir.
* * *
O halde, Tarık Aziz'in dediği gibi, bunun neresi Irak için bir zafer oluyor?
Anlaşmanın ayrıntıları yayınlanınca, konu daha açıklık kazanacak; ama dünkü basın toplantısında Kofi Annan ile Tarık Aziz'in söylediklerinden, UNSCOM'un faaliyeti konusunda bazı düzenlemelerin getirildiği de anlaşılıyor. Örneğin, mevcut ekibin, başka BM gözlemcileri (veya diplomatları) ile "takviye edilmesi" söz konusu.
Saddam istediği zaman (1991 savaşının sonunda görüldüğü gibi), yenilgisini bir başarı olarak gösterebiliyor. Bu bakımdan, silah denetimi konusundaki politikasında yaptığı U dönüşünü hissettirmeden elde ettiği bazı sonuçları bir zafer olarak halkına sunabilir...
Gerçekte, Irak bu olayda ABD'yi askeri harekattan vazgeçirebiliyorsa, ayrıca uluslararası topluluğun anlayışını kazanabiliyorsa, bir de BM'nin giderek ekonomik ambargoyu hafifletmesi yolunu açabiliyorsa, bu onun kazanç hanesine kaydedilecektir. Hele Saddam bu son badireyi atlatıp mevkiini ve etkinliğini koruyabilerse, bu da onun kişisel başarısı olacaktır.
* * *
ABD'ye gelince, onun başarısı, Saddam'ın nihayet geri dönüş yapmak zorunda bırakılmasıdır. Bu bir yerde "ABD'nin dediği olur" kanısının bir kez daha hakim olması anlamına geliyor. Washington Saddam'a güvenmediği için, Körfez'deki askeri gücünü daha uzunca bir süre orada tutacak, böylece Irak ve bölge üzerindeki etkinliğini sürdürecektir.
Esas mesele de, Bağdat mutabakatının tüm taraflarca onaylanması halinde dahi, ne kadar devam edeceğidir. Silah denetimi konusunda geçen kasım ayında da ortaya çıkan kriz halledildi sanılmıştı.
Bu kez de uygulama sırasında yeni pürüzler çıkmayacağını, Saddam'ın yeniden fırsat kollayıp yan çizmeyeceğini kim garanti edebilir? Acaba Kofi Annan'ın etkinliği, yeterli bir güvence olacak mı?
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr