Krizin tırmandığı, sorunun artık BM Güvenlik Konseyi'ne taşındığı bir sırada cereyan eden bu temaslardan bir sonuç çıkabilir mi? Türkiye'nin bu şekilde devreye girmesi, bir çıkar yol bulunmasına yardımcı olabilir mi?Gerçekçi olalım. En üst düzeyde yapılan son Türk-İran görüşmelerinden "mucizevi" bir sonuç beklemek yanlış... Türk liderlerinin "komşu nasihati" veya uyarıları üzerine, Ahmedinecad yönetiminin nükleer programdan ve izlediği dış politikadan vazgeçmesi beklenemez. Aynı şekildi Türk diplomasisinin İran liderlerinin görüşlerini veya önerilerini Washington'a iletmesi sonunda, Bush yönetiminin İran'a karşı tavrını değiştirmesi de söz konusu olamaz.O halde Türkiye'nin İran yetkilileriyle, bu krizin çözümüne yardımcı olmak için diyalog kurması, "abesle iştigal" mi sayılmalı? Bu egzersizin hiç mi yararı olmaz?.. BAŞBAKAN Erdoğan'ın Bakü'de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile görüşmesi, hemen ardından Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani'nin Ankara ziyareti, Türkiye'nin İran krizinde oynayabileceği rol konusunu gündeme getirdi. Eğer "Türkiye bu krizde önemli bir rol üstlendi. Bu işi en iyi Türkiye halleder" gibi iddialı ve abartılı bir fikirle hareket edersek, kolaylıkla düş kırıklığına uğrayabiliriz. Türkiye öylesine karmaşık bir sorunu, kendi girişimiyle halledecek güce ve enstrümanlara sahip değildir.Eğer bu konudaki "limitleri" bilirsek, diplomatik girişimlerden neler bekleyebileceğimizi daha iyi anlamış oluruz.Evet, Türkiye bu limitlere rağmen, İranlılara sözünü dinletebilecek durumdaki az ülkeden biridir. İran'ın gözünde, Türkiye Müslüman, Batı ile sıkı bağları bulunan, Tahran'la ortak çıkarları olan, bölgesel güç konumundaki bir ülke... Ahmedinecad rejimi, nükleer politikası nedeniyle içine düştüğü yalnızlık karşısında, Türkiye'yi yanında görmek ister. Tıpkı ABD'nin veya Batı'nın bu meselede Türkiye'yi kendi safına çekmek istemesi gibi...İşte belki bu husus, Türkiye'yi diğer bölge ülkelerinden -ve krizi yatıştırmaya uğraşan başka ülkelerden- biraz daha avantajlı duruma getiriyor.Bu bakımdan, Türk liderlerinin son günlerde İranlı muhataplarıyla görüşüp kendilerine "komşu nasihati"nde bulunması, tamamen boşa giden bir çaba sayılmamalı. Bu nasihatlerin İranlı liderlerin zihninde birazcık iz bırakması dahi, yararlı olabilir... İddialı rol İlk bakışta Türk ve İranlı liderler arasındaki görüşmelerde söylenenler, aslında bilinen şeyler. Türk tarafı mesajları ve tavsiyeleri çok açık dile getirdi: Dünyaya meydan okumayın, uluslararası camiayla işbirliği yapın, nükleer program konusunda şeffaf olun, vesaire... İran tarafının söyledikleri de belli: İran sadece barışçı amaçlar için nükleer programı uygulamaya koydu, nükleer silah üretme niyeti yok, dünya İran'a güvensin...Türkiye bu tamamen kalıplaşmış zıt iki tavır arasında nasıl bir rol oynayabilir? Laricani "arabuluculuk"tan söz etti; ama bu imkânsız (bunun için tüm ilgili tarafların bunu istemesi gerekir ki, halen böyle bir istek yok)...Bu durumda Türkiye, olsa olsa karşılıklı "mesaj iletmek" suretiyle bir katkıda bulunabilir. Bu aşamada mütevazı bir katkı bu. Eğer İran "komşu nasihati"ni gerçekten dikkate aldığının işaretini verirse, bu katkının "limitleri" genişletilebilir ve o zaman somut sonuçlar alınabilir... skohen@milliyet.com.tr Mütevazı katkı