CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün bugün Erivan’a milli maç vesilesiyle gerçekleştireceği ziyaretle ilgili yapılacak en önemli temenni, bu ekspres gezinin herhangi bir taşkınlık olmadan, düzenli ve sakin geçmesidir.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın bu futbol karşılaşmasına Türkiye Cumhurbaşkanı’nı davet etmesinin, Gül’ün de bunu kabul etmesinin amacı, iki ülke arasında, belki de ilişkilerde yeni bir süreç başlatabilecek bir temas kurmaktır.
Maç vesilesiyle böyle bir buluşmanın ilk kez gerçekleşmesi dahi, kendi başına önemli bir gelişme.
Tabii bu, resmi bir ziyaret değil. Ama iki cumhurbaşkanının, dışişleri bakanlarıyla birlikte, kısa bir görüşme için dahi olsa, bir araya gelmesi, “donmuş” meselelerin ele alınması ve birlikte bir çözüm arayışı egzersizinin başlaması için, önemli bir fırsat.
Erivan’dan ileride başlayabilecek bir süreç için bir “start” işareti çıkması önemli bir başarı sayılacaktır.
Değişen ne?
Gül’ün Erivan’a gitmesi konusunda bazı hoşnutsuzlukların ve tereddütlerin ifade edilmiş olması doğal.
Aslında bu şikâyetler, Ankara ile Erivan arasındaki sorunların yıllardan beri “donmuş” kalmasından kaynaklanıyor. Bu bağlamda, Ermenistan’ın soykırım iddiaları, toprak talepleri ve Yukarı Karabağ konularında hiç tutum değiştirmediği, bir geri adım atmadığı hatırlatılıyor ve dolayısıyla bu şartlar altında Gül’ün Erivan’a gitmesi yanlış sayılıyor...
Uluslararası anlaşmazlıklarda tarafların herhangi bir temas kurulmadan veya müzakere açılmadan durup dururken tavır değiştirmesi ve geri adım atması pek görülen bir durum değildir. Eğer ilişki veya diyalog kurmamak politikası doğru olsaydı, Erivan ile 15 yıldır “donmuş” kalan sorunların çoktan halledilmiş olması gerekmez miydi?
Sorunlar konuşa konuşa halledilebilir. Bunun yakın geçmişte, Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerinde (ayrıca bölgemizde ve dünyada), pek çok örneği vardır. Hatta Türkiye, son zamanlarda anlaşmazlık halinde ülkeleri uzlaştırmak için devreye girmektedir.
Başkalarını bir araya getirmek için büyük çaba harcayan Türkiye’nin, uluslararası nitelikteki bir futbol karşılaşması vesilesiyle yapılan bir daveti reddetmesi, bu temel tutumuna da ters düşerdi. O durumda Ermenistan “jest” yapan, Türkiye ise “hayır” diyen taraf sayılmış olurdu.
Bu ziyareti Türkiye’nin Ermenistan’ın “ayağına gitmesi” veya ödün vermesi şeklinde görmek de yanlıştır. Anlaşma ile -hatta barışla- sonuçlanan birçok uyuşmazlık, taraflardan birinin “ilk cesur adımı” atmasıyla başlamıştır.
Kaldı ki, Gül’ün Erivan’a gitmesi, Ankara’nın “donmuş sorunlar”la ilgili tutumunda herhangi bir değişiklik yaptığı veya taviz verdiği anlamına da gelmiyor...
Ya tutarsa?..
Gül’ün Erivan’a gitmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin açılması şansını yaratıyor. En azından bunun denenmesinde yarar var. Sonuç verirse, bu herkesin hayrına olacak. Olmazsa, Türkiye “Biz elimizden geleni yaptık” diyebilecek.
Nitekim daha şimdiden ABD, AB, Rusya ve komşu ülkeler bu tavrı destekliyor. Bunun bir anlamı da şudur: Dünyada Ermeni soykırım iddialarını kabul etme eğilimindeki ülkelerin ve kurumların elindeki koz, Türkiye’nin bu tavrıyla, etkinliğini kaybetme noktasına geliyor.
Eğer Ankara ile Erivan arasındaki temaslar sayesinde yeni bir süreç başlar ve “donmuş sorunlar” konuşa konuşa masaya yatırılırsa, Türkiye’nin pek çok ülkeyle ilişkilerindeki ciddi bir engel de ortadan kalkmış olacaktır...
Not: Kısa bir tatil için yazılarıma bir hafta ara veriyorum.