Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Camp David'in ardından, Ortadoğu'nun şimdiki manzarası, en iyimser gözlemcileri bile umutsuzluğa düşürecek kadar karanlık.
Gerçi zirveden sonra İsrail ile Filistin yetkilileri arasında temaslar kesilmedi. Halen teknik düzeyde görüşmeler devam ediyor. Ama, Barak ile Arafat'ın gözlerden uzak, "Camp"ta geceli gündüzlü tam iki hafta süren müzakerelerde varamadıkları anlaşmayı, önümüzdeki kısa sürede gerçekleştirmeleri mümkün mü?
"Kısa sürede" diyoruz; çünkü artık ortada bir mühlet - İngilizce terimi ile bir "deadline" - var. Arafat, bağımsız Filistin devletini 13 Eylül'de ilan etmeye artık angaje olmuş durumda.
Bu kritik 6 hafta içinde uzlaşma sağlanabilirse, ne ala. O zaman İsrail'in de rızası ile Filistin devleti ilan edilecek ve Ortadoğu barış sürecinde büyük bir adım atılmış olacak. Eğer anlaşma olmazsa, Arafat gene bağımsızlığı ilan edecek; ama bu kez İsrail de buna karşılık vererek Batı Şeria ve Gazze'nin bir kısmını tekrar ilhak edecek. Barak da şimdi buna angaje olmuş durumda...
* * *
BUNUN anlamı şudur: Eğer 13 Eylül'e kadar, Kudüs başta olmak üzere, iki taraf arasındaki çetrefil sorunlara bir çözüm bulunmazsa, çok ciddi çatışmalar çıkacak. Filistin tarafından "Hamas" ve "Hizbullah" gibi örgütler, "yeni bir intifada" başlatacaklarını açıklıyorlar. İsrail tarafından da askeri yetkililer buna tanklar ve helikopterler ile karşılık vereceklerini ilan ediyorlar.
Böyle bir çatışma, "eski intifada"nın boyutlarını aşarak çok daha tehlikeli gerçek bir savaşa dönüşebilir. Hatta, bu çatışmalar "mevzii" olmaktan da çıkabilir ve hızlı bir "domino etkisi" ile diğer bazı bölge ülkelerini de bu savaşın içine çekebilir. Bu da, ABD başta olmak üzere dış güçlerin müdahalesine kadar gidebilir...
Umarız son günlerde sıkça dünya basınına da yansıyan bu karamsar senaryo gerçekleşmez. Ama, "New York Times" yazarı Flora Lewis'in de belirttiği gibi "belki de İsrail - Arap anlaşmazlığı, tarih boyunca karşılıklı mutabakatla halledilemeyen bazı uyuşmazlıklar sınıfına giriyor. Bu tür anlaşmazlıklar da, ne yazık ki, kaba kuvvet zorla buna bir son verinceye kadar devam eder"...
* * *
BU karışık denklemde, İsrail Başbakanı'nın kişisel pozisyonunu da belirleyici bir unsur oluşturuyor.
Uzlaşma yönünde bazı adımlar atmak cesaretini gösteren Barak'ın her şeyden önce kendi koalisyon hükümeti ve Meclis'i ile başı iyice dertte. Dün Dışişleri Bakanı David Levi'nin istifa etmesi ve "Knesset"in erken seçim kararı alması, önceki gün de aynı Meclis'in dünyaca ünlü devlet adamı Şimon Peres'in yerine, sıradan bir politikacı olan Moşe Katsav'ı cumhurbaşkanı seçmesi, İsrail'in ruh halini ve eğilimini gözlerin önüne serdi. Belli ki, İsrail'in siyasal kurumları barış yönünde bir esnekliğe (ve hele Kudüs konusunda herhangi bir jeste) şiddetle karşı...
İsrail'de, Başbakanı'nın şahsında bir nevi "başkanlık" sistemi yürürlüktedir. Cumhurbaşkanını Meclis, başbakanı ise direkt olarak halk seçer. Dolayısı ile Barak, en azından daha bir süre işine devam edebilecek. Hele "Knesset" ekime kadar tatile çıktığı için, seçim kararının kesinleşmesi ancak o tarihten sonra mümkün olacak.
Ama, bu siyasal keşmekeş içinde ve artan iç baskılar karşısında Barak, Arafat ile anlaşmak için daha ne kadar ileriye gidebilir? Aynı şekilde, Camp David dönüşü bir kahraman gibi karşılanan Arafat da, bir santim dahi geri adım atmamasını isteyen toplumunun ve Arap kamuoyunun tepkilerine karşın, Barak ile yeni bir zemin üzerinde uzlaşmaya yanaşır mı?
Çok şüpheli. Ortadoğu tablosunun şimdi karanlık görünmesinin ve karamsar tahminlerin yapılmasının nedeni de bu.
Peki bu durum Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Bu kritik "mühlet" sırasında ve sonrasında, Ankara nasıl hareket edecek?
Bu soruları yarın yanıtlayacağız.


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr