BEİJİNG
NATO'nun Belgrad'daki Çin Büyükelçiliği'ni "kazaen" bombalamasından üç hafta sonra, Beijing ile Washington arasındaki "kriz" devam ediyor.
Gerçi talihsiz olayı izleyen günlerde görülen öfke ve gerilim yatışmış görünüyor. Beijing ve diğer kentlerde artık ABD ve NATO karşıtı gösteriler düzenlenmiyor. Çin yetkilileri eskisi kadar "ateşli konuşmalar yapmıyor... Ama, olayın yarattığı anlaşmazlık burada gündemde korunuyor; ABD'nin bunu bir "özür" ile unutturmaya çalışmasına karşılık, Çin yönetimi sorunu canlı tutmayı yeğliyor.
Çin medyasında ABD ve NATO aleyhindeki kampanya sürdürülüyor. Bu vesileyle Çin'in Batı'nın politikasından - uzun vadede kendi güvenliği ve çıkarları açısından - duyduğu kaygılar ve uluslararası platforma artık "güçlü Çin"in çıkması emeli, iyice ortaya çıkıyor...
* * *
NATO'nun Yugoslavya'ya karşı askeri müdahaleleri başladığı zaman Çin - Rusya gibi - buna karşı çıkmıştı. Ama açıkçası Çin Balkanlar'dan çok uzak bir ülke olduğu ve NATO hava operasyonları için (Çin'in veto hakkına sahip olduğu) BM Güvenlik Konseyi'nin onayını almak gereğini görmediği için, Beijing'in sözde kalan muhalefeti pek ciddiye alınmamıştı. Ta ki, NATO'nun akıl almaz hatası sonucu, Belgrad'daki Çin Büyükelçiliği bombalara hedef oluncaya kadar...
Gerçi Çin'in öfkesi, - diğer birçok faktörler gibi - hala NATO'nun Yugoslavya'ya bomba yağdırmasına engel olmuyor. Doğrusu Çin'in gücü (diplomatik etkinliği) buna yetmez. Ama Çin yönetimi bu vesileyle, özellikle ABD'ye karşı politikasını yeni bir değerlendirmeye tabi tutmak ihtiyacını duymuştur.
Açıkçası son zamanlarda uygulanan ABD ile yakınlaşma politikası, şimdilik bombardımanın "kurbanı" olmuş durumda. Resmi düzeyde tüm temasların dondurulması (hatta Hong Kong'a ABD savaş gemilerinin sık sık yaptığı "moral" ziyaretlerin durdurulması) alınan tedbirler arasında...
Daha önemlisi, Çin yetkilileri ABD'nin ve NATO'nun yeni "müdahale konsepti"nden (yani insan hakları, etnik grupların güvenliği vs.. gibi "değerler" için girişilen askeri operasyonlardan) çok kaygılı. Çinliler özel konuşmalarında "ileride kim der ki, aynı gerekçelerle Çin'e de müdahale etmeye kalkışmayacaklar" demekten kendilerini alamıyorlar. Diğer bir deyişle, Çin ABD'ye - genelde Batı'ya - pek güvenmiyor artık. Elçiliğin bombalanmasının ardından şimdi böyle bir "güven krizi" çıktı ortaya. Bazı gözlemciler, bunu "Asya - Pasifik bölgesinde bir Soğuk Savaş" ortamı oluşturabileceğini belirtiyorlar...
* * *
DOĞRUSU böyle bir "Soğuk Savaş" sadece bu bölgedeki ülkeleri (Japonya, Tayvan, vs..) değil, tüm dünyayı etkileyebilir. Bu takdirde coğrafik anlamda yeni bir Batı - Doğu gerginliği başlayabilir.
Bu nedenle ABD - Çin uyuşmazlığının bir an önce giderilmesi, dünya barışı açısından da önem taşıyor.
Aslında Çin liderleri Batı'ya karşı başlatılan kampanyayı da sınırlı tutmak niyetinde görülüyor. Eğer bu olay örneğin 1970 - 80'lerde olsaydı, herhalde ABD aleyhtarlığı çığırından çıkardı...
Çin'in tepkisini hesapladığı çizgiler içinde tutmak istemesinde, "dünyaya açılma" ve özellikle Batı ile çeşitli alanlarda işbirliği politikasının büyük payı var. Açıkçası Çin, reformlarını ve modernleşmeyi ancak bu yoldan gerçekleştirebileceğinin bilincindedir.
Bu nedenle, "resmi düzeyde" ABD'ye ve NATO'ya karşı gösterilen tepkiye rağmen, sistematik bir Batı aleyhtarlığına girişilmiyor. Çin'de bir haftadır dolaştığımız yerlerde böyle bir düşmanlık belirtisi görmedik. ABD'li turistler hala akın ediyor. Batılı şirketler yatırımlarını sürdürüyor...
...Ve Çinliler, ülkenin her tarafına yayılan "McDonald's"lara, "Kentucky Fried Chicken"lere, "Pizza Hut"lara, boykot ilan etmeyi akıllarının köşesinden bile geçirmiyorlar!..
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr