Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Geçen hafta, memur kararnamesi konusunda Ankara'da hükümet ile Çankaya arasındaki gerginliği değerlendiren bir yabancı diplomatın şu sözlerini aktarmıştık: "Türkler sanki krizi çok seviyorlar. En ufak bir anlaşmazlığa veya sürtüşmeye bu sıfatı yakıştırıyorlar. Ve böyle diye diye bazen gerçekten bir kriz yaratıyorlar"...
MGK'nın tavsiyesi doğrultusunda, hükümetin şimdi "ivedi önlem" almak üzere konuyu Meclis'e götürmeye yönelmesi üzerine, aynı diplomat dün şu değerlendirmeyi yaptı: "Sorun hal yolunda görünüyor. Doğru olan şey, şimdi yapılıyor. Gördünüz mü, kriz için bir neden yok. Galiba bu kadar kriz lafına rağmen, bir kriz olmayacak."
Diplomatın deyişi ile, tartışmalar sırasında "devlet krizi" gibi laflar kullanılmasaydı, bu sorun daha sıkıntısız ve kolay çözümlenebilirdi. Piyasa bu kadar etkilenmez, insanlar bu kadar tedirgin olmazdı...
Bir Batılı analist şunu hatırlatıyor: "Demokrasilerde elbet zaman zaman hükümetle meclis veya hükümetle cumhurbaşkanlığı arasında uyuşmazlıklar olabilir. Örneğin ABD'de, Başkan ile Kongre'nin birbirine ters düştüğü çok görülmüştür. Ama bu tür olaylarda kriz lafı edilmez. Dolayısı ile ekonomik yaşam bundan etkilenmez. Taraflar da sonunda bir uzlaşmaya varıp sorunu çözerler... İşte, Türkiye istikrarı korumak, demokrasiyi yaşatmak istiyorsa, öyle yapmalı..."
* * *
YABANCI diplomatların ve dış basının bu konudaki değerlendirmelerine bakılırsa, genelde Cumhurbaşkanı Sezer'in davranışı haklı görülüyor. Batılılar bunu Türkiye'de hukukun üstünlüğünün, siyasal mülahazalardan daha fazla bir ağırlık kazanmasının işareti olarak görüyorlar.
Bir Avrupalı diplomat, bu son olayın AB'de de, Türkiye'nin demokratik değerlere ve Kopenhag kriterlerine daha saygılı olmaya başladığı şeklinde değerlendirileceğini söylüyor.
Gözlemciler Sezer'in iki kez kararnameyi imzalamayı reddetmesinin içerik değil, şekil ile ilgili olduğunu biliyorlar tabii. İçerik - yani "irticai, bölücü ve yıkıcı faaliyetlere karışan kamu görevlilerinin işten çıkarılması" - konusunda, yabancı çeverlerde farklı görüşler hakim.
Bazı Avrupalılar devlet memurlarının, siyasal görüşleri nedeni ile görevlerinden atılmasının doğru (ve demokratik) olmadığını öne sürüyorlar. Diğerleri ise, iç güvenliğin ve anayasal düzenin korunması için, buna karşı çıkan görevlilerin işine son verilmesinin doğal olduğunu savunuyor. Bir analistin anımsattığı gibi şu sırada Almanya'da, neo - Nazi eğilimli memurlar için bu türden önlemlerin planlanması, Batı'da da bunun "geçerli bir uygulama" olduğunu gösteriyor.
* * *
MEMUR kararnamesi konusu en az iki hafta boyunca Türk siyasetini (ve de ekonomisini) bu "kriz"e kilitlemiştir. Sabah akşam tartışılan ve üstünde kafa yorulan nerede ise tek sorun bu olmuştur.
Yukarıda sözünü ettiğimiz diplomat "yazık oldu bu kaybedilen vakte ve enerjiye" diyor. Ve şöyle devam ediyor: "Bu tür sözde krizlerin yıkıcı yanı, üzerinde durulması ve çalışılması gereken esas konuları geri plana itmesidir."
Gerçekten ekonomiden dış politikaya kadar karar bekleyen biçok konu, sıkça ortaya çıkan "krizler" nedeni ile, gereken ilgiyi göremiyor, beklenen adımlar "ivedilikle" atılamıyor.
Örneğin AB konusu sanki unutulmuş veya ihmal edilmiş gibi. Oysa "katılım ortaklığı belgesi" için yoğun bir çalışmaya gerek var. Umarız son "kriz"den sonra dikkatler bu ve buna benzer sorunlara çevrilir artık...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr