Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Milliyet TIR’ının halka açıldığı Mardin’in Cumhuriyet Meydanı’nda şöyle dövizler ve sloganlarla karşılandık: "Irak’a uygulanan ambargo kaldırılsın...", "Habur canlılığa kavuşturulsun..."
Gün boyunca konuştuğumuz "sokaktaki adamödan yöneticilere kadar hemen hemen herkesin dile getirdiği başlıca dert ve dilek bu...
Nasıl olmasın ki? Tarihi kentin 70.000 nüfusunun önemli kesiminin geçimi - ve yaşamı - Habur’a bağlı. Hemen yanı başındaki 120.000 nüfuslu Kızıltepe’nin durumu da aynı...
Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Şahin’in deyişi ile, Habur bütün bu bölgenin şahdamarı veya nefes borusu. Bu da halen normal çalışmayınca, halk büyük sıkıntı çekiyor. Sadece 14 bin şoför ve nakliyecisi değil; sanayicisi, tüccarı, esnafı - hatta hamalı - ile, Mardinlilerin büyük kısmı...
Mehmet Şahin’e göre, il içindeki Organize Sanayi Bölgesi’nde "tek bacanın tütmemesi"nin nedeni de bu. (Bölgedeki 140 fabrikadan ancak 10’u faaliyette. Yanındaki Serbest Ticaret Bölgesi de atıl durumda)...

Kriz üstüne kriz
Son ekonomik kriz kuşkusuz tüm ülke gibi, bu bölgeyi de etkiledi. Yüksek işsizlik oranında bunun payı büyük. Ama yıllarca süren terörün ve olağanüstü durumun yol açtığı sıkıntıların yanı sıra, Mardin ilindeki insanların yaşamını sarsan başlıca faktör, "Habur sorunu"dur; yani Irak’la eskisi gibi sınır ticaretinin yapılamamasıdır.
"Bizi esas vuran Habur krizidir; Derviş krizi değil" diyor Mehmet Şahin. "Son ekonomik kriz, mevcut olan krizin üstüne tuz biber ekti"...
Milliyet TIR’ında görüştüğümüz vatandaşlar da bunu doğruluyor. Bir kısmı, bu yüzden işsiz dolaştığını ve yarınından korktuğunu söylüyor...
Yetkililer ve sanayicilerle söyleşirken, Habur kapısının Irak’la ancak BM’nin yaptırımları çerçevesinde sınırlı ticaret yapılabileceğini hatırlatıyor ve Ankara’nın kendi başına buna meydan okumasının mümkün olmadığını belirtiyor.
İşadamı, Şehmuz Duyan "Başkaları pekala Irak’la ticaret yapıyor. Ürdün, Fransa, Almanya... Bizim hükümet de öyle yapsın" diyor...
Ancak mesele ilk bakışta göründüğü kadar basit değil. Bırakalım olayın siyasal yönünü, Türkiye mevcut yaptırım sistemi içinde, daha iyisini yapamaz mı?
Yapabilir. Ve bunu da, gene Mardin’de konuyu iyi bilenler söylüyor.

Engel nasıl aşılır?
Bir kere, Habur’un "sınırlı" olarak da olsa kullanımını daha verimli hale getirmek mümkün. Burada pek çok kişiden bürokratik engellerden, hatta rüşvetten şikayetler duyduk. TPAO’nun bir kolu olarak kurulan TİPIC adlı şirketin Irak’tan alınan mazotun dağıtımında sebep olduğu ciddi aksaklıklar, bunun ülke ekonomisine verdiği zararlar hakkında (yetkililerin ihbar olarak kabul etmesi gereken) iddialar dinledik...
Mardinlilerin Irak’la normal ticaret yapılamamasından gördüğü büyük zararı burada hissetmek mümkün. Ancak Serbest Bölge Müdürü Yusuf Yıldız, bu zorlukları aşmak için iki şey yapmak gerektiği kanısında: Birincisi, yaptırımlar konusunda ABD’nin her söylediğini harfiyen yapmak zorunluğunu hissetmemek, yani manevra kabiliyetini kullanmak. İkincisi ise, Türk işadamlarının da, en azından Almanlar, Fransızlar gibi "ortaya konan pastadan büyük bir dilim almasını bilmek"... Irak yılda 20 milyar dolar ithalat yapıyor. Bunda Türkiye’nin daha büyük payı olabilir, yeter ki, Yusuf Yılmaz’ın deyişi ile, "Organize olalım, sabırla çalışalım, pazarlamayı iyi yapalım, ihracat kültürümüzü geliştirelim"...
Bu Irak’la olduğu gibi Suriye ile ticaret için de geçerlidir.
Suriye ile ticaret için hiçbir olumsuz "dış etken" yok. Hele Mardin için, Nusaybin kapısı, ekonomik işbirliğinde (şimdilik Habur kadar olmasa da) yeni ufuklar açabilecek nitelikte. Yusuf Yıldız’ın deyişi ile, daha atılgan ve girişimci bir ruha ihtiyaç var...