Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Resmi adı oldukça uzun: Irkçılığa, Irk Ayrımcılığına, Yabancı Düşmanlığına ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Birleşmiş Milletler Konferansı... Medyada kullanılan daha kısa deyişi ile, Irkçılığa Karşı Dünya Konferansı veya BM Irkçılık Konferansı...
Geçen cuma günü Güney Afrika'nın Durban kentinde başlayan ve önümüzdeki cuma günü sona erecek olan bu toplantıya 160 küsur ülkenin temsilcileri katılıyor. Bunlardan sadece 15'i (daha çok "Üçüncü Dünya"dan) devlet başkanları.
Aslında konferansın çok kabarık bir gündemi var. Irkçılığın çeşitli şekillerinden, sömürgecilikten, köle ticaretinden tutun, Tibet halkının tabi olduğu baskılara, Hindistan'daki kast sistemine, Guatemala'daki yerlilerin acıklı haline kadar, düzinelerce sorun tartışılıyor...
Sömürgecilik veya köle ticareti gibi konularda, Afrika, Asya ülkeleri, ABD'yi, Avrupa devletlerini suçluyor. Irkçılık ve hoşgörüsüzlük çerçevesinde, sadece "beyazlar" veya zengin ülkeler değil, Çinlilerden Afrikalılara kadar çeşitli uluslar da karalanıyor. Bu bakımdan Durban konferansı, Kuzey - Güney sürtüşmesine sahne olan benzeri uluslararası toplantılardan daha farklı. Burada, az veya çok, herkes mazlum, herkes suçlu!..
* * *
KONFERANSIN bu ilginç yönünün pek ortaya çıkmamasının bir nedeni, şimdiye kadar tartışmaların "medyatik" tek bir konu üzerinde kilitlenmiş olmasıdır.
Bu konu da, İsrail'dir.
Özellikle Arap ülkelerinin çabası ile hazırlanan bir karar tasarısı, bütün dikkatleri üzerine çekmeye yetti. Bu tasarı, İsrail'i "ırkçı bir devlet" olarak gösteriyor ve hatta bu devletin Filistinlilere karşı uyguladığı "apartheid politikası" nedeni ile uluslararası yaptırımlarla cezalandırılmasını istiyor.
Günlerdir Durban konferansı, dünya basınına sadece bu yönü ile yansıyor. Özellikle bu tasarının konferansa sunulması üzerine ABD'nin - İsrail ile birlikte - delegasyonunu geri çekmesi, tüm dikkatlerin bu konu üzerinde toplanmasına yol açmış bulunuyor.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan konferansı açarken, "taşlarınızı tek bir ülkeye (yani İsrail'e) atmayın" tavsiyesinde bulunmuştu. Ama Araplar ve yandaşları, tasarıda İsrail'i zikrederek "bütün taşları" bu ülkeye yöneltmeyi başarınca, konferansın seyri de bozuldu. Şimdi Norveç ve AB ülkeleri araya girip "daha yumuşak" (yani muğlak) ifadelerle bir deklarasyon metni üzerinde çalışıyor.
* * *
UZUN isimli konferansta, başka konularda da bir hayli sürtüşme var. Örneğin köle ticareti konusunda, bazı Afrikalı ülkeler (Kenya, Güney Afrika, Cezayir) eski sömürgecilerin hem resmen "özür" dilemesini, hem de tazminat ödemesini istiyor. Almanya, Fransa, Belçika gibi eski kolonyalistler, "özür" dilemeye razı; ama tazminat ödemeye değil. İngiltere, Hollanda gibi ülkeler ise "özür" yerine sadece "üzüntülerini" ifade etmeye yanaşıyor. Afrikalılardan bazısı da (Nijerya, Uganda gibi) "özür yeter, tazminat gerekmez, onun yerine ekonomik destek sağlasınlar" diyor...
ABD'deki Afrika kökenli (zenci) liderler de Washington'un hem özür dilemesini hem tazminat ödemesini istiyor, ama Bush yönetimi bu sesleri duymazlıktan geliyor. Zaten konferanstan çekilmesi ile bu konuda tartışma da kesilmiş oluyor.
Öyle görünüyor ki, Durban konferansı "ırkçılığa, ırk ayırımcılığına, yabancı düşmanlığına ve hoşgörüsüzlüğe karşı" mücadelede - uluslararası camianın içinde mevcut uyuşmazlıklar nedeni ile - bir adımlık yol katedemeyecek...