BATI'nın Türkiye'deki son iç siyasal gelişmeler karşısındaki tutumu ne? Askeri bir müdahale olasılığı görüyorlar mı? Laikliğin geleceği konusunda kaygı duyuyorlar mı?..
Önce Batı'nın ne beklemediğini - ve ne istemediğini - şu kısa cümle ile ifade edelim: Ne darbe, ne şeriat...
Diğer bir deyişle, Batı (buna Rusya'dan Japonya'ya kadar, dünyanın geniş bir kısmını da eklemek gerek), Türkiye'de demokrasinin ve laikliğin - bugünkü sıkıntılara ve sarsıntılara rağmen - devam etmesini bekliyor.
Türkiye'nin uluslararası camiada yer alan istikrarlı bir ülke olmasında yarar gören tüm ülkelerin arzusu da bu.
Bu beklentiyi ve dileği, dost ülkelerin liderleri veya diplomatları, Türk meslektaşlarına, her fırsatta "lisanı münasip" ile söylüyorlar. Son olarak, Washington'da Amerikan yetkililerinin yaptığı gibi...
* * *
HAFTA başında Washington'da ABD yönetiminin bir yetkilisi bana şöyle diyordu: "Türkiye'nin diğer bölge ülkelerinden farkı ve de üstünlüğü, hem demokrasiyi, hem laikliği birlikte sürdürebilmiş olmasıdır. ABD bunun böyle devam etmesini ve Türkiye'nin diğer ülkelere bir model olmasını bekliyor... Demokrasi ile laiklik birlikte yürümelidir. Bizim açımızdan, hangisini öncelikli saydığımızı soruyorsanız, yanıtımız, demokrasidir. Demokrasi korunmadan laiklik ve diğer değerler yaşatılamaz. Tabii laikliğin ortadan kaldırıldığı bir ortamda, demokrasi de yaşayamaz. Bu nedenle zorla (darbe ile) rejim değişikliği olmamalı, fakat aynı zamanda laiklik gibi reformlar da zedelenmemelidir"...
ABD'de Türkiye'yi yakından ilgilenen birçok analistin de katıldığı bu görüş, son zamanlarda sık sık Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nicholas Burns tarafından da dile getiriliyor. Nitekim Burns önceki gün şöyle dedi: "Türkiye'de kurumlaşmış sistem, 70 yıldır tutarlı biçimde sürüyor. Türkler bu konuda kendi kararlarını verdiler. Biz de bunun iyi bir karar olduğu kanısındayız."
* * *
TÜRKİYE'de olduğu gibi, dışarda da zihinleri karıştıran husus, laiklik konusundaki kavram kargaşasıdır.
Yabancı gözlemciler, Refah'ın da laiklik üzerinde - kendi anlayışlarına uygun bir değerlendirme ile - önemle durmasına şaşmıyorlar. Devlet Bakanı Abdullah Gül, ABD ziyaretinde, Refah'ın "ABD'deki gibi bir laiklik" istediğini vurguladı...
Tabii, ABD'deki laikliği sadece Kongre'de İncil üzerinde ant içmek gibi sembolik örneklerle izah etmek, konuyu çok basite indirgemek olur. Amerikalı analistler, Refah'ın laiklik anlayışını, doğrusu "ABD modeli" ile pek bağdaştıramıyorlar. Bu modelin şeriata yol açacak bir anlayışa sahip olmadığını da özellikle belirtiyorlar...
Fakat, Türkiye'deki laiklik tartışması Amerikalıların da, Avrupalıların da derdi ya da öncelik verdikleri konu değil. Kuşkusuz Türkiye'de (örneğin İran gibi) köktendinci bir rejim görmek istemiyorlar. Ama Türkiye'nin nasıl bir laiklik anlayışı geliştirmesi gerektiğini söylemek hakkına sahip olmadıklarını ve bunu yapmanın da dost bir ülkenin iç işlerine müdahale anlamına geleceğini vurguluyorlar. Burns'un bu konudaki sözleri de, bunun göstergesidir.
* * *
BATILILARI esas ilgilendiren, Türkiye'de demokratik düzenin devam etmesi, hatta daha açıkçası, bir askeri darbenin olmamasıdır.
Peki, darbe olasılığı var mı? Günlerdir yabancılar, karşılaştıkları Türklere bunu sorup duruyorlar. Türkiye'deki söylentiler sınır ötesine öylesine yayılmış işte...
Batı başkentlerindeki "Türkiye izleyicileri" ve Ankara'daki Batılı (ve diğer yabancı) gözlemciler, bu aşamada böyle bir ihtimal görmüyorlar. Gerçekten yabancılar, Türkiye'de darbenin neden şu sırada ihtimal dışı olduğunun analizini şöyle yapıyorlar: Bir kere komutanlar, sorumluluklarını müdrik ve demokrasiyi yaşatma konusunda kararlı. Bugünkü sıkıntıların demokratik yoldan da halledilmesini istiyorlar. Laik kesim de öyle. Muhalefet de, hükümet ortakları da darbeye karşı. Yani herkes, askeri müdahalenin içteki ve dıştaki olumsuz sonuçlarının farkında.
Bu nedenle, darbe olmaz diye düşünülüyor. Ve bu umut da, laikliği zorlama çabalarının sona ereceği, partilerin de artık kavgalarından vazgeçecekleri beklentisine dayanıyor...