Şu iki demece bakıldığında, ortaya iyimser bir tablo çıkıyor:
- "Bugünlerde resmen kabul edilmese bile, KKTC'nin bağımsız ayrı bir devlet olduğu gerçeğini bütün dünya algılamaya başlamıştır"...- "Kıbrıs meselesinin halli, iki devlet esasına dayanmalıdır tezi gittikçe kabul görmektedir. Çünkü başka mantık yolu yoktur"...
Bu demeçlerden ilki Başbakan Ecevit'e, ikincisi de KKTC lideri Denktaş'a ait.
Cenevre'de üçüncü tur dolaylı görüşmelerden sonra İstanbul'da Ecevit ile buluşan Denktaş'ın diğer bir değerlendirmesi de şöyle: "Cenevre'ye gittiğimizden daha iyi döndük diyebilirim"...
* * *
KKTC'nin bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini bütün dünyanın algılamaya başladığı ve çözümün iki devlet esasına dayanması tezinin kabul gördüğü yolundaki değerlendirmeler neye dayanıyor?
Bu iyimserliğe yol açan yeni faktörler mi var?Doğrusu son iki hafta zarfında iki ayrı kaynaktan gelen haberler, bu söylenenlere ters düşüyor.
Geçen hafta Başkan Clinton Kongre'ye sunduğu Kıbrıs raporunda, "iki toplumlu, iki kesimli federasyon ilkesi çerçevesinde, kapsamlı bir çözüm bulunması yönünde ABD kararlılığının sürdüğünü" belirtti...
Temmuz sonunda Okinawa'da yapılan "G - 8'ler" zirvesinden çıkan bildiride, Kıbrıs'ta çözümün "bölünmemiş bir Kıbrıs" esası üzerinde ve "BM Güvenlik Konseyi"nin kararları dikkate alınarak bulunması gereği vurgulandı...
Yani kısacası, "uluslararası camia"nın Kıbrıs'la ilgili "resmi tutumu"nda herhangi bir değişiklik yok. Açıkçası Türk tarafının savunduğu (çift egemenlik, iki ayrı devletten oluşan konfederasyon gibi)
görüşlerin kabul gördüğüne ilişkin açık bir işaret yok...
Ama, Ecevit'in ve Denktaş'ın iyimser değerlendirmelerine yol açan bazı faktörler olması gerek.
Nedir bu faktörler?
* * *
BU işlerin içinde olan bir KKTC yetkilisinden aldığımız yanıt şöyle: Evet, resmi beyanlarda eski nakarat devam ediyor. Ama kapalı kapıların ardında yapılan görüşmelerde ve temaslarda, birçok diplomat, artık KKTC'nin varlığını "kabul" ediyor ve çözümün de bu gerçeği dikkate alması gerektiğini söylüyor. Cenevre'deki görüşmelerde bu daha da belirgin hale geldi. Ancak bu diplomatların söylediği bir şey var:
İlgili ülkelerin resmi tutumu, yeni bir çözüm şekli bulununcaya kadar aynen devam edecek. Yani müzakere süreci içinde, bu ülkelerin veya makamların resmen çift egemenlik veya konfederasyon gibi sözleri telaffuz etmesi beklenemez...Ne var ki, Kıbrıslı Türk yetkilisinin deyişi ile, Kıbrıs görüşmelerini yönlendiren veya buna katkıda bulunmaya çalışan ülkelerin her vesile ile (G - 8'lerin bildirisinde ve Clinton'ın raporunda olduğu gibi) "bölünmüş Kıbrıs"a karşı olduklarını, iki toplumlu federasyonu ve BM kararlarını desteklerini beyan etmeleri, "Rum tarafının cesaretini artırıyor ve daha uzlaşıcı davranmasını önlüyor."
* * *
O halde değişen nedir? Özel konuşmalarda diplomatların farklı bir üslupla konuşmaları ne değiştirir?
Kıbrıs'la yakından ilgilenen bazı yabancı diplomatların Türk görüşlerine yavaş yavaş meyletmesi, kuşkusuz önemli bir gelişme. Ama bu tavır resmiyete dökülmedikçe veya bu yönde bir gidişin sinyallerini vermedikçe, fazla pratik değer taşımaz.Ancak bunun uzun bir yol olduğu da hatırlanırsa, ufak adımlarla dahi olsa, kaydedilen her ilerlemenin değeri vardır elbet.
Denktaş'a son demeçlerinde yansıttığı umudu veren de bu düşünce olsa gerek...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr