İNGİLİZ “The Economist” dergisinin internet sitesinde okuyucu mektuplarından biri, çok kısa ve çarpıcı: “Ne kadınmış! Ona saygı ve sevgiler”.
Bin Saf imzalı mektupta sözü edilen kadın. Sudan’da pantolon giydiği için kırbaç cezasına çarptırılması istenen ve buna karşı cesur direnişiyle bütün dünyanın ilgisini çeken Lubna Hüseyin...
43 yaşındaki Sudanlı kadın, bugünlerde kendi ülkesinde çağdışı uygulamalara maruz kalan, kadın-erkek eşitliği dahil demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden hanımlardan sadece bir tanesi...
İnsana “Ne kadınlar varmış” dedirten daha niceleri var.
Örneğin, Birmanya’da (bugünkü adıyla Myanmar’da) Aung San Suu Kyi... İran’da Nida Ağa Sultan... Ve daha isimleri dünya medyasına pek yansımayan birçok kadın...
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bu kadınların ortak yanı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, çağdaş bir yaşam için, insanlık dışı muameleye, baskıya ve adaletsizliğe karşı baş kaldırmak cüretini göstermeleri...
Bu uğurda kimileri (Sudan’da Lubna Hüseyin gibi) kırbaçlanmayı, kimileri (Birmanya’da San Suu Kyi gibi) hapse atılmayı, kimileri de (İran’da Nida Ağa Sultan gibi) sokakta vurularak öldürülmeyi göze almışlar...
Askeri diktanın veya teokrasinin hâkim olduğu ülkelerinde bu kadınların, insan hakları, özgürlük ve eşitlik için -şiddete başvurmadan- isyan bayrağını çekmeleri, büyük cesaret...
Herhalde bir gün bu ülkeler, bu değerlerle çağdaş standartlara kavuştukları zaman, adıgeçen kadınları özgürlük mücadelesinin kahramanları olarak anacaktır...
Çok şey mi istiyor?
BİRMANYALI 64 yaşındaki San Suu Kyi, son 19 yılın 14’ünü ev hapsi altında geçirdi. Sebep: Askeri yönetimin politikalarına karşı çıkmak, insan haklarını savunmak...
Birmanya’yı bağımsızlığa kavuşturan ünlü isimlerden birinin kızı olan San Suu Kyi, bu hafta başında yeniden 18 ay göz hapsine mahkûm edildi.
Dünyanın en zalim rejimlerinden biri sayılan Birmanya’daki yönetimin, en ufak bir eleştiriye veya özgürlük isteğine tahammülü yok. Daha önce askeri rejim, Budist rahiplerin ayaklanmasını amansız bir şekilde bastırmıştı. Halen Birmanya hapishaneleri siyasi tutuklularla dolu.
San Suu Kyi bu direnişin sembolü olmuş durumda. Onu artık bütün dünya tanıyor. Nitekim son olay üzerine dünya ayağa kalktı. Her taraftan protestolar, kınamalar yağıyor. BM Güvenlik Konseyi yeni yaptırımlar planlıyor. Ne var ki, bu uyarılar ve tedbirler, dünyanın en fakir ve sefil ülkelerinden biri olan Birmanya’nın yöneticilerinin umurunda değil:
Birmanya San Suu Kyi gibilerini mahkûm ettikçe, kendisini de daha çok yalnızlığa ve mahrumiyete mahkûm ediyor...
Uygarlığa uyar mı?
SUDANLI gazeteci Lubna Huseyin’in pantolon giydiği için aynı kahvede oturan diğer 10 kadın gibi kırbaçlanmak istenmesi, her çağdaş insanı şoke etmeye kâfi. Mahkemeye başvuran Lubna bu tehlikeyi atlatmış değil. Mahkeme onu 40 kamçı cezasına çarptırabilir.
Ancak bu yargılama, bütün dünyanın gözlerini Sudan’a çevirdi. Lubna Huseyin şimdi ülkesindeki bu çağdışı uygulamaya ve düzene karşı mücadelenin bir simgesi oldu.
Sudanlı resmi ağızlar her egemen ülkenin kendi göre adalet sistemine sahip olmak hakkına sahip olduğunu, buna kimsenin müdahale etmemesi gerektiğini söylüyorlar. Ama bu yetkililer kadınların pantolon giymesini suç sayan zihniyet kadar, kırbaç cezasına çarptırılmasının 21. yüzyılın normlarına uymadığının hiç farkında değiller mi?
Neyse ki Sudan’da çağın standartlarına uygun, özgür, adil ve hoşgörülü bir düzen için mücadele eden Lubna gibi müthiş kadınlar var.
İran’dan Afganistan’a kadar, aynı mücadeleyi veren sayısız hemcinsleri gibi...