Günlerdir, Fransa'nın Ermeni soykırımı kararına karşı nasıl bir tepki gösterilmesi gerektiği, gerek hükümet, gerekse halk düzeyinde tartışılıyor. Bu tepki birtakım gösterilerle yansıtılıyor, Fransa'ya karşı bir dizi yaptırım düşünülüyor.
Fransa'daki olayın "son" olmadığı, benzer kararların veya eylemlerin başka ülkelerde tekrarlanması tehlikesinin var olduğunu unutmayalım. Dolayısı ile, eğer bütün bu ülkelerle kavgalı duruma düşmek istemiyorsak, her olayı ayrı ayrı ("case by case") ele alarak, ama bunları da yeni ve genel bir strateji çerçevesi içinde oturtarak, "neler yapılması" ve "neler yapılmaması" gerektiğini iyice planlamamız gerekiyor.
* * *
ÖNCE "neler yapılmaması" gerektiğinden başlayalım.
* Fransız Meclisi'nin kararından hemen sonra duyulan haklı kızgınlık, ne yazık ki, bazı yanlış hareketlere yol açtı. Bunların çoğu, caydırıcı olmak şöyle dursun, aksine Fransız halkını da karşımıza alacak veya ilgisiz bırakacak cinsten. Örneğin bayrak yakma, slogan atma, siyah çelenk koyma gibi eylemler, işin kolayına gidildiğini gösteren ve etkisi pek olmayan bir tepki şeklidir...
* Birçok üniversitemiz ve okulumuz, Fransız diline ve kültürüne karşı adeta savaş ilan etme yolunu seçmiştir. Bunun esas hedef ile hiçbir ilgisi yok. Fransızcanın men edilmesi Fransa'yı değil, Türkiye'yi zarara sokar. Bazı öğretim ve bilim kuruluşlarımızın Fransız meslektaşları ile işbirliği bağlarını koparması da açıkçası, bizim için bir kayıp olur. Kaldı ki bugün Fransa ile takıştık diye Fransızcayı yasaklarsak, yarın ABD veya İngiltere'ye kızarsak İngilizceyi de mi men edeceğiz?
* Gene aynı "popüler tepki" dizisinden, örneğin taksilerin Fransızları bindirmeme kararı tam bir saçmalıktır. Fransa'dan turist cezbetmek için yılların çabası, bu gibi "simgesel jestler"e kurban gidebilir. Yüz binlerce Fransız turistin karşı tepki göstermesi halinde, Türkiye'de tatil köylerinin, otellerin, esnafın ne kadar zarar göreceği hiç düşünülmüyor mu?
* Fransız ekonomisini etkileyebilecek bazı önlemler alınması yerindedir. Ama bu da herhalde Fransız elmalarına veya şarabına boykot ilan etmekle olacak şey değil. Evet, devlet sektörünün (öncelikle savunma alanında) ihalelerinden Fransız firmalarını dışlamak, Paris'te yankı bulabilir. Bunların seçimini de Türkiye'nin zarar görmeyeceği tarzda yapmak lazım.
* * *
GELELİM "neler yapılabileceği" hususuna.
* Yukarıda belirttiğimiz gibi, "selektif" bir boykot yararlı sonuç verebilir.
* İstişare için Ankara'ya çağrılan Paris büyükelçimiz geri gönderilmeyebilir, hatta diplomatik ilişkiler bir süre maslahatgüzar düzeyinde yürütülebilir.
* Fransa ile ikili ve çok yanlı temaslar, görüşmeler kesilebilir.
* Her şeyi devletten beklememeli. Sivil toplumun oynayacağı roller var. Örneğin Fransız firmalarının Türkiye'deki temsilcileri, mesleki kuruluşlar, dernekler, kulüpler ses verebilir.
* Asıl önemlisi, Fransa'daki ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türklerin bilinçli ve akılcı bir kampanya açmasıdır. "Türk diasporası" neden bu kadar hareketsiz? Bir diplomatımızın dediği gibi "Fransız Meclisi karar aldığında, balkonlar Ermenilerle hıncahınç dolu idi. Türkler nerede idi?"
* Nihayet Türkiye Ermeni sorununda daha uzun vadeli ve akılcı yeni stratejiler belirlemek durumundadır. Bu arada dünya tarihçilerini bir araya getirmek, arşivleri tam açmak gibi girişimleri başlatmanın tam zamanıdır... Yoksa günlük olaylar karşısında gösterilecek gelişigüzel tepkilerle bir sonuç alınamaz...