Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tam 10 yıl olmuş... Irak'ın Kuveyt'e saldırması üzerine ABD'nin aralarında Mısır ve Suriye gibi Arap ülkelerini de içeren "koalisyon"un desteği ile "Çöl Tilkisi Operasyonu"na girişmesi, ardından da Saddam rejimini abluka altına almak için BM'yi devreye sokması, bugünlerde Batı basınında, enine boyuna irdeleniyor.
On yıl sonra şimdi varılan nokta nedir? Askeri harekatta elde edilen başarı neyi ne kadar değiştirdi? BM kararı ile uygulanan yaptırımlar ne sonuç verdi?..
Tüm gözlemciler şu noktalarda birleşiyorlar:
* Cephedeki başarı siyasi alana yansımadı. Saddam Hüseyin yerinde sapasağlam duruyor. Bugün dahi "gidici" olduğuna dair bir işaret yok...
* Saddam yönetimini alaşağı etmek umudu ile uygulanan yaptırımlar, sadece Irak halkını perişanlığa sürükledi. Açlık, hastalık, yüz binlerce kişinin yaşamına mal oldu. Halkın önemli bir kesimi bunun sorumluluğunu Saddam'dan çok ABD'ye, BM'ye yüklüyor...
* Bununla beraber Irak yalnızlığa itildi, uluslararası camianın dışında kaldı, hatta Saddam'ın amaçladığı (ve bölge için tehdit sayılan) askeri gücünden oldu...
* * *
BU bilanço ABD ve onu izleyen uluslararası camia için başarılı sayılmaz. Ya Irak için? Doğrusu Irak halkı için de hiç sayılmaz. Eğer Saddam'ın İran ile başlayan, Kuveyt ile devam eden maceracı ve yayılmacı politikaları olmasaydı, eğer ülkede bunun tartışılmasını sağlayacak demokratik bir rejim olsaydı, herhalde Irak milleti bu kadar acı ve sıkıntı çekmeyecek, ülke bölgede ve dünyada yerini alabilecekti.
Ama aynı soru Saddam için sorulduğunda, belki bütün olup bitenlerden sonra, iktidarda kalabilmesi, halkını manipüle edip onun desteğine sahip olduğu izlenimini vermesi, onun kişisel başarısı sayılabilir.
Zaman zaman bu başarısını öne çıkaran olaylar da oluyor. Örneğin son günlerde Saddam'ın yüzünü güldüren iki gelişme oldu:
Birincisi, "10. yıl münasebetiyle" ambargonun kaldırılması için dünyanın çeşitli yerlerinde gösterilerin yapılması. İkincisi de, 10 yıldan beri ilk kez bir yabancı devlet başkanının Bağdat'a resmi bir ziyaret yapması...
Birinci olayın en önemli yanı, gösterilerin artık ABD'ye, hatta Washington'da Beyaz Saray'ın önüne kadar sıçramış olmasıdır.
İkinci olay, Venezüella Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in Bağdat'a gidip Saddam ile görüşmesidir. Bu, Irak'a karşı uluslararası dayanışmanın delinmesi anlamını taşıyor. Zengin bir petrol ülkesi olan Venezüella'nın popüler başkanının şu sözleri de ilginç: "Venezüella egemen bir devlettir ve kararlarını kendi çıkarlarına göre verir".
ABD'ye özellikle ekonomik bakımdan bağımlı bir ülkenin liderinin böyle bir tavır alması doğrusu büyük cesaret...
* * *
TÜRKİYE'nin Irak'a karşı ambargodan büyük zarar gördüğü (yani önemli bir gelirden yoksun kaldığı) malum. Ankara bu politikadan vazgeçilmesinden yana. Ama çeşitli vesilelerle bu yönde yaptığı çağrılardan sonuç alınamıyor. (Fransa veya Rusya'nın çağrıları için de aynı durum geçerli). Dolayısı ile Türkiye, temaslarını "sessiz ve derinden" sürdürmekle ve alışverişini "petrol karşılığı gıda" programı çerçevesinde yapmakla yetiniyor.
Bir Türk diplomatının deyişi ile, "ABD'de seçimler yapılmadan ve yeni yönetim işbaşına geçmeden bu durum böyle devam eder". Seçimden sonra acaba değişir mi? Bu da şüpheli...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr