NATO'nun Budapeşte zirvesine bir hafta kala, Türkiye ile AB'nin arasını açan "AGSK sorunu" üzerindeki temaslar yoğunlaşıyor. İngiltere ve Hollanda'nın "kolaylaştırıcı" bir rol üstlendiği bu istişarelerin amacı, bir uzlaşma zemini bularak, anlaşmazlığın NATO toplantısında - ve daha sonra AB'nin Göteborg zirvesinde - ciddi bir sürtüşme yaratmasını önlemek.
Bu mümkün olacak mı?
Doğrusu AGSK sorununun önümüzdeki birkaç gün içinde halledilmesini kimse beklemiyor. Olayın içinde yer alan bir AB'li diplomatın deyişi ile "Budapeşte'de havayı bulandıracak tartışmaları önlemek dahi bir başarı olacak"... Yani bu durumda uzlaşma sağlama süreci - Budapeşte'den ve Göteborg'dan sonra da - devam edecek...
Bir Türk yetkilisine göre, AB'nin kesin kararını vereceği yıl sonuna kadar herhalde tatmin edici bir formül bulunarak mesele halledilebilir. Eğer AB sabırlı davranır ve fazla sıkıştırmazsa, konunun NATO'nun ve AB'nin ilkbahar zirvelerinde gereksiz sürtüşmelere yol açması da önlenmiş olur...
* * *
SON günlerde bazı Avrupalı yetkililerin demeçleri, sorunu kızıştırmamak için harcanan çabalara ters düşüyor. Bu demeçlerin sahipleri (örneğin Fransa Savunma Bakanı Alain Richard gibi) Türkiye'nin tutumunu değiştirmemesi halinde, AB üyeliğinin tehlikeye düşeceğini öne sürüyorlar.
Tabii bu tür tehditler, Ankara'nın da sert tepkisine yol açıyor. Bir Türk diplomatının dediği gibi, Türkiye her olayda üyeliği ile ilgili bir "bahane" ile karşılaşırsa, AB'ye güven ve hatta üyelik arzusu kalmaz...
* * *
ANLAŞMAZLIĞIN temelinde, gerçekten Türkiye'nin güvenlik kaygıları yatıyor.
Türkiye elbet AB'nin tasarladığı 60 bin kişilik Acil Müdahale Gücü'nde yer almak istiyor. Bu gücün Türkiye'ye çok yakın kritik bölgelerde görev yapacağı düşünülürse, bunun "hazırlığında, planlanmasında ve stratejik yönetiminde" Ankara'nın rol sahibi olması da gerekir.
AB'nin argümanı, üye olmayan ülkelerin karar ve planlama mekanizmasına dahil olamayacağı yönendedir. AB gerektiğinde kendisine üye olmayan NATO ülkelerinden de destek talebinde bulunma hakkını kendisinde görüyor. Örneğin Balkanlar'da, Ortadoğu'da veya Kafkasya'da bir askeri harekat gerekiyorsa, AB Türkiye'ye bu yöndeki kararını bildirecek ve onun olanaklarından yararlanmak isteyecek. Ama Türkiye'nin operasyonla ilgili kritik sürece katılmasına gerek görmeyecek. Sadece onunla "istişare" edecek... Bunu da Türkiye'nin - kendi güvenlik çıkarları açısından - kabul etmesi beklenemez.
* * *
MÜTTEFİK ülkeler içinde Ankara'nın görüşünü haklı ve makul bulan çok. AB'nin bunların sesine kulak vermesinde yarar vardır. Çünkü AB'nin daha esnek davranmaması halinde, bundan kendisi de zarar görecektir. Ankara'yı üyelik şansını kaybetmek veya Batı camiasında izole olmak gibi olasılıklarla tehdit edenler, AGSK konusundaki zıtlaşmanın AB'nin bu önemli savunma projesinin de suya düşmesine yol açacağını hesaplamalıdır. Uzun yıllar NATO'daki payı ve katkısı övülen Türkiye'nin şimdi AB içinde - gene savunma ve güvenlik alanında - bir "sorun" olarak görülmesi, büyük haksızlık olur.
AB katı kuralları bırakıp en azından Türkiye'den talep ettiği esnekliği ve pragmatizmi bizzat göstererek çözümü kolaylaştırmalıdır.