Bu ziyaret, geçen yıl tamamen Filisin'deki olaylar nedeniyle zedelenen Türk-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi -yani bir nevi "hasar tamiri"- amacıyla gerçekleştirilmiştir.Temasların sonucu, bu yönde ilerleme kaydedildiğini gösteriyor.Yalnız şu noktayı da hatırda tutmak lazım: Geçen yıl ilişkilerde yaşanan sıkıntı (buna "kriz" veya "gerilim" de dendi) daha çok "arızi" veya konjonktürel nitelikte idi. Yani ilişkileri topyekün altüst edecek noktaya getirmekten uzaktı. Nitekim ticaretten teknolojiye ve askeri işbirliğine kadar, siyaset dışındaki tüm alanlarda işbirliği eskisi gibi devam etmiştir.Bu da, iki ülkenin ortak çıkarlarının ve birbirlerine olan ihtiyaçlarının yabana atılacak cinsten olmadığını gösteriyor.* * *ERDOĞAN'ın bu gezisi, zamanlama açısından, tam oturmuştur. Ortadoğu'da konjonktür değişmiştir: İsrail ile Filistin arasında ateş kesilmiş, diyalog kurulmuştur. Barış sürecinin yeniden başlaması için ABD'den BM'ye, "Dörtler"den ("Quartet") Rusya'ya kadar birçok ülke ve kuruluş devreye girmiştir. Kofi Annan, Tony Blair ve (son olarak) Putin, bölgeyi ziyaret etmiştir... Bu arada Suriye, Lübnan'daki askerlerini çekmiştir. Lübnan daha bağımsız bir politika izlemeye başlamıştır...Bölge yeniden şekillenirken, birçok yabancı ülke aktif bir rol oynamaya hazırlanırken, Türkiye'nin olup bitenlere seyirci kalması düşünülemez.Erdoğan'ın gezisi, "İsrail ile siyasi ilişkilerin düzeltilmesi"nin yanı sıra, Türkiye'nin Ortadoğu politikasında "yeni bir ayarlama"ya gittiğini ve bölgeye daha geniş açıdan baktığını ortaya koyuyor.* * *GERÇEKTEN bölgedeki gelişmelere daha geniş çerçevesi içinde bakan Türkiye'nin (geçen yılki sert sözlü çıkışlarının yerine) daha dengeli ve ılımlı yaklaşımlarda bulunmak ihtiyacını hissettiği anlaşılıyor.Erdoğan ile Şaron arasında özel direkt telefon hattının kurulması, İsrail'in Türkiye'ye (Ermeni meselesinden Güvenlik Konseyi üyeliğine kadar) birçok siyasal konuda destek olmaya söz vermesi, Ankara'nın Filistin sorununun çözümüne yardımcı olmaya hazır olduğunu bildirmesi, Ankara'nın değişmekte olan Ortadoğu sahnesinde aktif bir aktör olma şansını artırmaktadır.* * *BU siyasetin Türkiye'nin İsrail ve Filistin başta olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkilerine ivme kazandıracağı açık. Ancak kısa vadede Türk diplomasisine "arabuluculuk" gibi bir görev düşmesini beklememeli. Böyle bir işe talip çok: Son olarak Putin de Moskova'da bir Barış Konferansı önerdi, ama bu pek kabul görmedi... Erdoğan "talep gelirse" böyle bir işe soyunabileceğini söyledi; ancak şimdilik (özellikle İsrail tarafından) böyle bir istek yok.Ama Türkiye'nin gene de Ortadoğu barışı yararına yapacağı işler var. Gazze'nin yeniden yapılanmasına yardımcı olması dahi, bunlardan biri. Şimdilik bu alanlarda başarı şansı, daha yüksek görünüyor... skohen@milliyet.com.tr BAŞBAKAN Erdoğan'ın İsrail-Filistin gezisi, Ankara'nın Ortadoğu politikasında "yeni bir ayar" yapma zamanının geldiği kanısına varmasının bir sonucudur.