Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha düne kadar bölgede bir "Sünni-Şii kamplaşması"ndan, hatta Şii karşıtı bir Sünni gruplaşmasından söz ediliyordu. Bu bloklaşmanın, bir yandan Suudi Arabistan-Mısır-Ürdün (Sünni) ekseninde, diğer yandan da İran-Suriye-Lübnan (Hizbullah) ekseninde oluşmakta olduğu gözleniyordu...Bu bağlamda Pakistan'ın önayak olduğu ve Türkiye dahil 7 ülkeyi bir araya getiren bir Ortadoğu girişimine (İran ve Suriye'yi bunun dışında tuttuğu için) "Sünni ittifakı"nın bir parçası olarak bakanlar dahi oldu...Aslında böyle kesin bir cepheleşmeden veya ittifaktan söz etmek doğru değildi. Nitekim daha geçen haftaya kadar böyle bir bölgesel kamplaşmadan bahsedenler, şimdi Suudi-İran yakınlaşması karşısında, yanıldıklarını fark ediyor olmalı... ORTADOĞU öteden beri siyasal dengelerin sürekli değiştiği bir bölge olarak bilinir. Son zamanlarda bu değişikliğin hızının arttığını görüyoruz. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile Suudi Kralı Abdullah'ın Riyad'da bir araya gelmiş olmaları dahi, önemli bir gelişme. Resmi açıklamada, İslam dünyasını bölen her türlü "fitne"ye karşı iki ülkenin işbirliği yapacağı belirtiliyor. Ahmedinecad birçok konuda iki tarafın görüş birliği içinde olduğunu söyledi.Şimdi bütün mesele, bu mutabakatın hayata geçirilip geçirilemeyeceğidir. Unutulmamalı ki Suudi Arabistan'ı Ahmedinecad'ı davet etmeye sevk eden neden, gerek bu ülkede, gerek diğer Sünni ülkelerde, İran'ın bölgede "Şii gücü"nü de kullanarak nüfuzunu yaymasından duyulan kaygıdır. Bu kaygının giderilmesi ve gerçek bir yakınlaşmanın sağlanması, Riyad'da varılan mutabakatın ne ölçüde uygulanacağına bağlı. Eğer bu gerçekleşirse, o zaman Ortadoğu'da Sünni ve Şii ekseninde bloklaşmanın son bulduğunu ve bu kez yeni dengelerin oluşmakta olduğunu söylemek mümkün olacak... Suudi girişimi Türkiye'nin bölge politikası, hep siyasal, dinsel, mezhepsel cepheleşmelerin aleyhinde olmuş, Ankara özellikle Irak'ta görüldüğü gibi Sünni-Şii sürtüşmelerinden büyük rahatsızlık duymuştur. Türk diplomasisi zaman zaman Irak'ta mezhepsel çatışmaların durdurulması ve çeşitli gruplar arasında uzlaşma sağlanması için yoğun çaba harcamıştır.Ankara'nın bölgede siyasal uyuşmazlıklara ve sürtüşmelere son verilmesi için uzlaştırıcı veya kolaylaştırıcı rollere soyunduğu biliniyor. Nitekim Ankara son haftalarda önemli ziyaret ve temaslara sahne olmuş. Türk liderler de İslamabad'dan Kahire'ye kadar çeşitli başkentlerdeki toplantılarda yerini almıştır.Ancak Türkiye'nin bölgesel konularda oynayabileceği rolün de sınırları vardır. Diğer bir deyişle, Ankara'nın aktif görünmek için her konuda bir baş aktör olarak öne çıkmasına lüzum yoktur.Örneğin Suudi Arabistan'ın İran'la yakınlaşma inisiyatifine bakıp Türkiye'nin bölge politikasında aktif davranmadığı sonucunu çıkarmak doğru değil. Türkiye'nin bölgesel bir aktör olarak ağırlığını hissettireceği başka konular vardır ve bunların da açıkçası Türkiye'nin kendi stratejik çıkarlarıyla daha yakından ilgili olması gerekir. Örneğin Irak meselesi gibi.Bu bağlamda Türkiye de yeni girişimlerin içindedir. Hatta İstanbul'un gelecek ay Irak'la ilgili olarak yapılması beklenen "geniş konferans"a ev sahipliği yapması söz konusudur.Bölgede çeşitli ülkelerin (Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi) çeşitli zamanlarda ve şartlarda oynamaya çalıştığı rollerin, Türkiye'nin bölgedeki konumuna ve etkinliğine gölge düşürdüğü zehabına kapılmaya gerek yok... Tıpkı her olayda öne fırlamaya gerek olmadığı gibi... skohen@milliyet.com.tr Türkiye'nin rolü