Marmara'dan sonra Atina'daki depremin daha da pekiştirdiği Türk - Yunan yakınlaşması, iki ülkenin politikalarına ne ölçüde yansıyacak?
Daha açık bir deyişle, şimdiki dostluk havasının, Ankara'nın ve Atina'nın belirli parametlerini etkilemesi ve değiştirmesi mümkün mü?Deprem felaketinin acıları arasında, iki komşu ülke nerede ise son yarım yüzyılın en büyük "dostluk patlaması"nın sevincini ve coşkusunu yaşıyor. Daha baştan belirttiğimiz gibi, halkın sergilediği duygular, bundan böyle politikacıların da göz ardı edemeyeceği çok güçlü bir etken oluyor.
Nitekim Ankara'da ve Atina'da hükümet yetkililerinin ve politika yapımcılarının, bu yeni ortamı bir fırsat olarak değerlendirip yeni stratejiler oluşturmak gereğini savunduklarını görüyoruz...* * *
DEPREMİN ardından, halklar - sokaktaki adamdan sivil toplum düzeyine kadar - birbirleriyle yardımlaşarak, güzel dayanışma örnekleri vererek, düşmanlık yerine sevgi duygularını açığa vurarak, neyi arzu ettiklerini (ve neyi istemediklerini) net biçimde ortaya koydular.
Bu davranışlar ile de yönetimdekilere, gereken işareti de verdiler. Tabir caizse, yıllardır "yukardakiler"in yapmadıklarını, bu kez "aşağıdakiler" başardılar!
Neyse ki, gerek Ankara'da gerekse Atina'da halen işbaşında bulunanlar mesajı algılamakta gecikmediler. Özellikle iki Dışişleri Bakanı - Cem ile Papandreu - arasındaki samimi ilişkilerin ve kendi sağduyularının bunda payı olduğu açık.
Depremden sonra halklar arasında başlayan yakınlaşma, şimdi resmi politikalarda da bir "yumuşama"ya yol açıyor. Buna "deprem detantı" veya "deprem diplomasisi" diyenler var.
Son günlerde bu yönde (yani "resmi" alanda) bazı yapıcı adımların atıldığını gözlüyoruz. Atina Belediye Başkanı'nın Türkiye'yi ziyaretinden İzmir'de 9 Eylül'ün farklı biçimde kutlanmasına, Yunan Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın Ankara'daki bir törene katılmasından bir Yunan firkateyninin Marmaris'te demir atmasına kadar...
Bu gelişmelere iki tarafın da Ege'de hava sahası ve karasuları sınırları konusunda daha hassas davrandıklarını ve daha önce sıkça görülen "olaylar"a meydan vermemeye özen gösterdiklerini de eklemek gerek.
* * *
BU yeni hava sayesinde, temmuz ayında Ankara'da başlayan ve şimdi ikinci raundu gerçekleşen Türk - Yunan diyaloğu, iyi gelişiyor. Bu hafta Atina'da ele alınan - "güven artırıcı önlemler" serisinden - çeşitli işbirliği konularında epey, ilerleme kaydedildiği anlaşılıyor.
"Bir Türk diplomatının deyişi ile "işler şimdi Davos sürecinden çok daha iyi gidiyor." Davos'un "içi" sonunda boş çıkmıştı. Bu kez temaslarda daha çok "içerik" var.
"Deprem detantı"
Türk - Yunan diyaloğuna gerçekten yeni bir ivme kazandırdı. Eskiden ortak bir futbol maçı veya konseri, "riskli" sayılırdı. Şimdi bu diyaloğu sürdürenler, "kültürel ilişkiler"in çok daha rahat gelişebileceğini ve varılacak bir anlaşmanın kağıt üstünde kalmayacağını düşünüyorlar...
Ege'deki müzmin sorunlara gelince, bu konuda eski parametreler hala yürürlükte (Kıbrıs konusunda olduğu gibi). Ama bunlara da bir esneklik verilebilir, "ince ayar" yapılarak anlaşma kapıları açılabilir.Bir Türk yetkilisi şöyle diyor:
"Yeni oluşmakta olan ortam, diplomaside bakış açısını da değiştiriyor. Sorunlara, parametrelere artık yeniden bakmak gerekiyor."
Ankara'da bu yönde yoğun bir çalışma başladı bile...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr