Moskova'da 1999'un son günü gerçekleşen çarpıcı iktidar değişikliği, Türk - Rus ilişkilerini nasıl etkileyecek?Konuyu önce Boris Yeltsin'in istifa edip Başbakan Vladimir Putin'i, seçimlerin yapılacağı mart ayına kadar vekaleten başkanlığa getirmesinin, Rusya'nın iç ve dış politikalarında ne gibi değişikliklere yol açabileceği sorusu çerçevesinde değerlendirmek gerek.
Bu aşamada, Rusya'nın yeni "güçlü adamı"nın izleyeceği politikalar hakkındaki tahminleri şöyle özetleyebiliriz:
* Halkın güvenine sahip olan Putin, Duma seçimlerinin sonucundan aldığı cesaretle, Rusya'nın siyasal ve ekonomik yaşamını yeniden toparlamaya ve düzenlemeye öncelik verecektir.
Bu, daha "merkeziyetçi" ve "disiplinli" (ya da otoriter) bir düzenin kurulmasına yol açabilir.* Putin devraldığı bir yığın sorun arasında, Çeçenistan'a öncelik verecek ve ne pahasına olursa olsun "bu işi bitirmek" isteyecektir.
Bu da, daha "milliyetçi" bir politika olarak kendisini belli edecektir.
* Yeni Başkan'ın diğer bir önceliği de, ekonomiyi şimdiki başıboşluktan kurtarmak olacaktır.
Moskova'daki bir işadamının bize belirttiği gibi, Putin Rusya'yı serbest piyasa ekonomisinden uzaklaştıracak veya yeniden komünist sisteme döndürecek değildir. Ama daha "planlı ve disiplinli" bir yola sokacaktır.
* Putin'in dış politikada - özellikle ABD ile ilişkilerde - değişiklik yapması beklenemez. Dünyaya açılan Rusya'nın Batı'nın maddi - manevi desteğine büyük ihtiyacı vardır. Ama öte yandan Putin Rusya'nın çıkarlarının ağır bastığı hallerde - örneğin Çeçenistan meselesinde, kendi nüfuz alanı olarak gördüğü Kafkasya'da ve BDT bölgesinde - bir diplomatın deyişi ile "kendini ezdirmeyecek", hatta belki de "meydan okuyan" bir tavır almaktan çekinmeyecektir.
Amerikan analistleri, Putin ile "iş yapmanın" Yeltsin dönemi kadar "kolay olmayacağı" kanısındalar...
* * *
ANKARA'da resmi çevrelerde yapılan ilk genel değerlendirmeler de bu yönde.
Olayın Türk - Rus ilişkilerine nasıl yansıyacağı konusuna gelince, bir yetkilinin dediği gibi, "kaygı yaratacak bir değişiklik beklememek lazım". İlişkiler aynı çizgide ve özellikle Başbakan Ecevit'in kasım ayında Moskova gezisinde kazandığı ivme ile gelişmeye devam edecek.
Ecevit'i Moskova'ya davet eden kişinin Putin olduğunu anımsatan yetkili, Türk Başbakanı'nın onunla tanışıp görüşmek fırsatını bulan "az sayıdaki yabancı liderlerden biri olma avantajını" taşıdığını belirtti. Ecevit - Putin görüşmesini izleyenler, gerçekten Rus liderinin Türkiye ile ilişkilere büyük önem verdiği ve bu ilişkilerin ilerlemesi için siyasi iradeye sahip olduğu izlenimini edindiler.
Kuşkusuz böyle bir iradenin mevcut olması mühim; ama iki ülkenin kendi ulusal çıkarları açısından önem taşıyan bazı konularda farklı düşündüğü, hatta tutumlarının çatıştığı da bir gerçek. Bu konuların başında Kafkasya (özellikle şu anda Çeçenistan politikaları) Bakü - Ceyhan boru hattı ve boğazların statüsü gibi sorunlar yer alıyor. Rusya'nın sadece Kuzey değil Güney Kafkasya (özellikle Gürcistan) üzerindeki baskıların artması olasılığı doğrusu Ankara'da şimdiden kaygı yaratıyor...
Ama gene de Türk hükümeti, Putin Rusyası ile iyi ilişkilerin sürdürülebileceğine inanıyor. Bir yetkilinin deyişi ile, Ankara ve Moskova "ilişkilerdeki çatışma unsurları ile ortak çıkarlarını bağdaştırmak, yani karşılıklı politikalarında ince ayar yapmak zorundadır"...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr