KIBRIS müzakerelerinde haftalardan beri tartışılan ana konu, “mülkiyet sorunu...” Aslında bu öyle kolay halledilebilecek bir mesele değil. İşin detayına inilince, içinden çıkmanın ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılır.
Meselenin özü şu: Halen fiilen bölünmüş olan adada, Türk kesiminde Rumlara ait 1.575.000 dönüm arazi var. Rum kesiminde Türklerin arazisi ise 455 bin dönüm tutuyor. Yani oran, 3.5 misli Rumların lehinde. (Bu arada bir Kıbrıs dönümünün 1.348 metre kare olarak hesaplandığını da belirtelim.)
1974 Kıbrıs harekâtından sonra Rumların Kuzey’de, 1963 kanlı olaylarında ve 1974’ten sonra da Türklerin Güney’de terk ettiği topraklar, yıllardan beri çözüm arayışlarında gündemin başında yer almıştır. Ancak, sorunun diğer maddelerinde olduğu gibi, bu meselede de bir uzlaşma sağlanamamıştır.
Şimdi BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un çağrısı üzerine 18 Kasım’da yapılacak toplantıda ele alınacak başlıca mesele bu...
Meselenin bir yüzü...
BU konudaki görüşmeler ilk başladığı yıllarda Türk tarafı global ve pratik bir çözümden söz ediyordu. Buna göre Geny ile Kuzey’deki araziler bir değiş-tokuşa tabi tutulacaktı. O zaman Rum tarafının talebi ise, Rumların kendi topraklarına dönmesi, dönmeyeceklerin mal varlığının da kendilerine iade edilmesi idi.
Aradan geçen bunca zamandan sonra, bu pozisyonlarda bazı değişiklikler oldu. Türk tarafı daha esnek davranarak Rumların bazı taleplerini karşılamaya razı oldu. Bu arada Kuzey’de kurulan bir Mal Tazmin Komisyonu, Rumların bazı tazminat başvurularını kabul etti. Nitekim 100 kadar başvuruya olumlu yanıt verildi ve şimdiye kadar 40 milyon sterlin (100 milyon dolar) ödendi.
Halen bu Komisyon’un elinde 600 küsur dosya daha var. Bu taleplerin kabulü, yüz milyonlarca sterlin daha ödenmesi demektir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde bu talepleri karşılama yükümlülüğünü kabullenmiş durumda. Ankara ödenecek tazminatların önemli bir kısmını üstlenmeye hazır; ancak son zamanlarda KKTC yöneticilerine Kıbrıs Türklerinin de buna katkıda bulunmaları gerektiği bildirildi. Bu adada hoş karşılanmadı ve açıkçası tepkiye de yol açtı.
Gerçek şu ki, Rum evlerine yerleşenlerin büyük kısmı mali durumları kısıtlı kimseler. Ama bir kısmı da varlıklı. Ayrıca Rum mülklerini satarak para kazananlar var.
Önümüzdeki aylarda Ankara ile KKTC’nin el ele verip, kurulması düşünülen fonun nasıl işleyeceği konusunda bir formül bulması gerek.
Ve diğer yüzü
ANCAK mesele bundan ibaret değil. Asıl mesele, müzakerelerde mülkiyet açmazına bir çıkış yolu bulmaktır.
Türk tarafı 6 Eylül’de masaya 48 sayfalık “Kapsamlı Öneri Paketi” başlıklı bir belge getirdi. Bu paket, üç ana madde (takas, iade ve tazminat) öngörüyor.
Bu üç unsurun en önemlisi, tazminatla ilgili. Bu noktada Türk tarafı yaratıcı bir “kentsel dönüşüm formülü”, yani bizdeki TOKİ’yi andıran bir sistem ve Türklerle Rumların birlikte kuracağı bir mali kaynak önerisi getiriyor. Bu sayede Güney’de battal kalan Türk arazileri değerlenecek ve Kuzey’deki Rum mallarına tazminat bu yoldan ödenebilecek.
Evet, bu sorun epey karmaşık. Ama halletmek için güçlü bir iradeye sahip olmak ve pratik yöntemler bulmak gerek.
KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun bize dediği gibi, “mülkiyet sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir meseledir. Dolayısıyla çözüm için o siyasi kararlılığı göstermek şart.”