Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’deki seçimlere bu sefer dış basın ve yabancı analistler büyük ilgi gösteriyorlar. Bu seçimde bir iktidar değişikliği beklenmediği halde, böyle bir ilginin gösterilmesinin iki nedeni var.
Birincisi, Türkiye’ye verilen önemdir. Son birkaç yılda Türkiye jeostratejik konumunun yanı sıra, bir bölgesel güç olarak yükselişi nedeniyle, gerçekten tüm dünyanın yakından izlediği bir ülke oldu.
İkinci neden, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gücü ve kişiliği ile ilgili. Her şeyden önce Erdoğan’ın “medyatik” bir lider olduğunu kabul etmek gerek. Yeniden Başbakan olacağına kesin gözle bakılan Erdoğan’ın yeni dönemde ne gibi politikalar izleyeceği, merak konusudur.
Dış basına yansıyan genel izlenim, Başbakan’ın bundan sonraki davranışlarını, seçimlerde elde edeceği zaferin ölçüsünün belirleyeceğidir. Yani onun hedeflediği gibi, TBMM’de bir “süper-çoğunluk” sağlayabilirse, muhalefetin ve ondan yana olmayanların dediklerine kulak asmadan, bildiğini okuyacaktır.
Doğru veya yanlış, dış çevrelerde de böyle bir algı ve endişe mevcut.
* * *
Bunu başta “The Economist” olmak üzere, pek çok İngiliz, Amerikan ve diğer yabancı gazete ve dergi dile getirdi. Bu yayın organları Başbakan’ın son zamanlarda Türkiye’de kendisini eleştiren basın ve diğer çevrelere karşı aldığı sert tavrı da dikkate alarak, seçimlerde ezici bir çoğunluk alması halinde, daha otoriter davranacağını öne sürdüler.
Bu doğrultuda ilk başyazıyı yayımlayan “The Economist”in ayrıca Meclis’teki AK Parti çoğunluğunun dengelenmesi için CHP’ye oy verilmesini istemesi, Başbakan’ın büyük öfkesine yol açtı. Erdoğan, bu konuyu meydan mitinglerine taşıyıp, bu derginin “küresel çeteler” tarafından yönlendirildiğini iddia etti, daha sonraki bir konuşmasında da “İsrail lobisi” ve “Yahudi sermayesi” ilintisinden söz etti.
Bu tür iddia ve suçlamalar, dış basında ve genelde yabancı diplomatik çevrelerde, Başbakan’ın popülist ve otoriter eğilimleri konusunda duyulan kaygıları büsbütün artırmaktadır.
* * *
Aslında “The Economist” dahil, diğer dergi ve gazetelerde yayımlanan seçimlerle ilgili haber ve makaleler, AK Parti’yi ve Başbakan’ı memnun edecek unsurlar da kapsıyor.
Örneğin AK Parti’nin iktidara geldiğinden bu yana gerçekleştirdiği icraat övülüyor, üçüncü kez de bu seçimleri kazanacak olmasının önemli bir siyasi zafer olduğu belirtiliyor.
“The İndependent” gazetesi, 9 yıla yakın bir zamandır iktidarda bulunan Erdoğan’ın 4 yıl daha bu görevde kalmasında hiçbir sakınca görmüyor ve örnek olarak İngiltere’de Margaret Thatcher ve Tony Blair’in de böyle uzun süreler ülkeyi yönettiklerini anımsatıyor.
“Financial Times”tan “Wall Street Journal”a kadar birçok gazete, Türkiye’nin AK Parti döneminde ekonomide kaybettiği başarıları anlatıyor.
Aynı şekilde Türkiye’nin dış politikadaki performansı, üstlendiği roller ve kazandığı etkinlik, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın başarı hanesine işleniyor.
Türkiye’deki demokratikleşme sürecine de genelde olumlu bakanlar ve özellikle ordunun politikanın dışına çekilmesini cesur bir adım olarak niteleyenler var. Ama öte yandan insan hak ve özgürlükleri alanındaki kısıtlamalar, baskılar ve de Başbakan‘ın otoriter duruşu olumsuz şekilde ve kaygıyla kaydediliyor...
Seçimler vesilesiyle dış dünyanın Türkiye’ye bakışı genel çizgileriyle öyle. Herhalde seçim sonuçları da bu açıdan değerlendirilecektir.