Sami KOHEN
AB konusunda bilgileri kıt olan politikacılarımızdan zaman zaman duyduğumuz bir iddia vardı: "Yunanistan'a bile serbest dolaşım hakkı tanınırken, bize bu imkan verilmiyor. Türkiye bu hakkı üzerinde dayatmalı, yoksa AB ile ilişkilerini gözden geçirmeli"...
Bunu söyleyenler Yunanistan'ın AB'nin tam üyesi olduğunu ve Roma sözleşmesinin 48'inci maddesinden yararlandığını, oysa ki Türkiye'nin bu statüde olmadığını unutmuş olsalar gerek.
Bu madde, üye ülkelere mensup işçilerin serbestçe AB topraklarında dolaşmaları ve çalışmaları hakkını veriyor.
Ancak bu hak dahi, her zaman AB içindeki bir başka ülkeye geçip iş bulma ve yerleşme olanağını garantilemiyor. Nitekim bugün Almanya'da boş bir iş varsa, öncelik Alman vatandaşına veriliyor.
Ayrıca, AB'ye her giren ülkeye de hemen bu hak tanınmış değil. Örneğin İspanya bu avantaja, üyeliğinin ancak 10'uncu yılında kavuşabildi.
Bu gerçekleri bilmeden umutlanmak, olsa olsa düş kırıklığı yaratır...
* * *
RAHMETLİ Turgut Özal, bu gerçeği bildiği için, Türkiye'nin derhal serbest dolaşım talebinde bulunmasının, Avrupa Topluluğu ile bütünleşme yolunu kapatacağı kanısında idi. Nitekim kendisi Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand ile bir görüşmesinde, Türkiye'nin bu konuda esnek davranabileceğini de söylemişti.
Özal'dan sonra, birçok Avrupalı liderlerle temaslarda bu görüşün ifade edildiği oldu. Ama Ankara'nın resmi politikası olarak ilgililere iletilmedi.
Başbakan Mesut Yılmaz'ın Almanya Şansölyesi Helmut Kohl'e bunu açıkça bildirmesi, bu bakımdan önem taşıyor.
Kohl'ün "kapılarımızı açarsak herhalde milyonlarca Türk Almanya'ya akın eder" şeklindeki ifadesine karşılık, Yılmaz "Almanların kaygılarını ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılabileceğini" söyledi.
Diğer bir deyişle Yılmaz, Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekleşmesi halinde, hemen Türk vatandaşlarına serbest dolaşım olanağının verilmesi üzerinde ısrarlı olmayacağını bildirdi. Bu konu, Türkiye'nin müzakere sürecine dahil edilmesinden sonra, tartışılacak ve tarafları tatmin edecek bir formül bulunacak.
Bazı kimseler böyle bir beyanla, Türkiye'nin önemli bir taviz verdiğini, kendisini diğerlerine tanınan bir hakkı kullanmamak konusunda şimdiden angaje ettiğini düşünebilirler.
Ancak, gerçekleri görmek ve politikaları ona göre oluşturmak gerek.
Şimdiden serbest dolaşım üzerinde kayıtsız şartsız ısrar etmek pratikte hiçbir sonuç vermeyeceği gibi, AB yolunu daha baştan tıkamış olacaktır. Zaten AB üyeliği gerçekleşmezse, serbest dolaşım da hiç olmaz...
* * *
BAŞBAKAN Yılmaz'ın serbest dolaşım konusundaki gerçekçi tavrıdır Kohl'ün Türkiye'ye karşı tavrını değiştirmesine yol açan esas neden.
Eminiz ki Şansölye'nin "Türklerin akını" üzerindeki kaygılarını dile getirmesi sırasında eğer Yılmaz "hayır, bu hakkımızdan vazgeçmeyiz" gibisinden katı bir tutum sergileseydi, bu değişiklik olmayacak, yani açıkçası düne kadar devam eden "Alman engeli" ortadan kalkmayacaktı.
Almanya'daki Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Faruk Şen'in deyişi ile şimdi yolu açan bu "tam üyelik eksi serbest dolaşım" formülüdür. Kohl'ü rahatlatan ve "Türkiye'yi destekleyeceğiz" sözünü vermesini sağlayan işte bu tutumdur.
Almanya'nın bu konudaki duyarlılığını anlamak lazım. Ülkede 4.5 milyon işsiz var. İki milyon Türk Almanya'daki en büyük yabancı topluluk. Üstelik kültürleri de çok farklı. Türkiye'nin ekonomik - sosyal durumu, işgücünün dışarıya akın etmesine yol açıyor. Almanya 2 - 3 milyon Türkün daha gelmesi olasılığına bir kabus olarak bakıyor. (Türkiye de, örneğin yüzbinlerce Pakistanlının veya Bangladeşlinin kendi topraklarına gelip yerleşmesine razı olur mu?)
Dr. Şen'in dediği gibi, halen Almanya'daki Türklerin önemli bir kısmı (192 bini) işsiz iken, Türkiye'den yeni bir akın, Türk toplumu için de yıkım olur...
AB üyeliğinin gerçekleşmesine kadar daha çok var. Almanya ve diğer ülkeleri şimdiden korkutmaya gerek yok. Bu süreç içinde yapılacak şey, Türkiye'de ciddi ekonomik ve sosyal önlemleri almak ve böylece Türk insanının gurbetçi durumuna düşmesini önlemektir...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr